Pazar

İkinci Yeni yıllık ödevi_3


MOLA [1965]

-Kartallar dolanıyor generalim
-Kartallar dolanır da dolanmaz da
 Kaç tane vurmuştum mütarekede
 Ama düşman demeye dilim varmıyor
 Zaten böyle durumlarda ve aşkta
 Taşınacak silah değil gurur

-Ölüyorum yüzbaşım ölüyorum
-Bana bak ben yüzbaşı değilim
 Üstelik biraz sonra talim var
 Dört rüzgarı biçen mitralyözlerin
 Uçlarında gökyüzü mayalanıyor

-Çavuş pırpırların ne mavi
-Görünce kamaştı da ellerim
 Şah İsmail’in üç sevgilisini
 Gülizar, Gülperi, Arap Üzengi

-Asker su ver asker
-Ben asker değilim nişanlıyım

                                                  Cemal Süreya

İkinci Yeni yıllık ödevi_2


ÜVERCİNKA [1956-1958]

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                                    Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
                                    Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
                                    Afrika dahil

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında
                                    Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı’nda akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
                                    Afrika hariç değil.

                                                       Cemal Süreya

İkinci Yeni yıllık ödevi


TRAGEDYALAR III [1964]

EPİSODE

Çünkü bu kahverengi akşam saatlerinde
Her şeyi en soğuk ölçülere vuruyoruz
Bir uzak han kavramına. Hanların
Rahmindeki bir yolcuya, bir semendere
Ve soğuk bir çağdan geçiyoruz. Çağlardan
Başımızda siyahtan bir hale.

KORO

Birdenbire yapayalnızsanız her yerde
Ve bundan korkuyorsanız
En küçük şeylerden bile. Örneğin birine saati sorsanız
Karşıdan karşıya geçseniz bir caddede
Sesinizi alçaltıp dikkatle bakaraktan çevrenize
Biriyle bir şeyler konuşsanız
Ve her gün kitaplar, dergiler alsanız. Postacı her gün mektup getirse
Sözgelimi bir resmi dairede
Fazlaca oyalansanız
Şöyle bir iki otobüs kaçırsanız üst üste, neden olmasın
Kaldı ki, hiçbir şey yapmasanız bile
Tuhaftır
Sanki herkes kuşkuyla bakacaktır yüzünüze.

Ve işte bir lokantaya girdiniz, garsonla çene çaldınız
Şarapla yiyecek bir şeyler söylediniz, hepsi bu kadar
Biraz da güldünüzdü aklınızdan geçen bir şeye
Ya gülünç bir olaya, ya önemsiz bir söze
Ama az ötede düğmeleriyle oynayan
Ve yiyen tırnaklarını bir adam
Duraksız sizi izliyordur belki de.

Ya da bir dernekte üyesiniz, azıcık mutlusunuz
Ya da küçük bir memur bir banka servisinde
Durmadan suçlusunuz
Durmadan suçlusunuz
Durmadan suçlusunuz ve artık kendinizi
Gücünüz yok ödemeye.

Giderek siz oluyorsa bütün bir kalabalık
Yüzünüz yüzlerine beziyorsa, giysiniz giysilerine
Ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
Gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
Bir yankı: durmadan yalnızsınız
Durmadan yalnızsınız.

EPİSODE

Yani bizim hiç korkmadığımız şeyler
Doğrusu en çok korktuğumuz şeylerdir gerçekte
İçimizde kahverengi bir dağ ölüsü yatar
Bir yarasa ayaklanır. Aç gözlü bir kuş
Varır kocaman bir şey olmanın bilincine
Birden bir ses biçiminde, radyomuzun içinde
Duyulur iki caz parçası arasından biri
Ya gülünç bir yas töreni
Ya toptan bir öldürme.

Belki de
Soğumaya yüz tutmuş bir fincan sütlü kahve
Dönüşür ellerimizde kanlı, kırbaçlı
Bastırılmış bir greve, yırtılmış dövizlere
Örneğin üç yüz ölü, bir o kadar yaralı
Ve sömürge şapkalı ve sten tabancalı
Gözü dönmüş biriyle
O güvenlik manşetleri birtakım gazetelerde.

Yani bizim hiç korkmadığımız şeyler
Belki en çok korktuğumuz şeylerdir gerçekte
Ki bütün işkenceler, ezinler ve kırımlar
Damlayan bir musluktur yerine göre
Yoksa bir enkaz altında bir ölüm
Ya da puslu bir havada, bir cinayette
Bir ölüm
Ölümün anlamı ne?

KORO

Sizin hiç korkmadığınız şeyler ya da hep öyle sandığınız
Beslenir kimi zaman da sevgilerle
Çok içten bir selamla ve içten bir gülümsemeyle
İşte her sabah rastladığımız birinin
Durakta, yolda, işyerinde
Ya da bir meyhanenin kuytu bir köşesinde
Yıllarca süren o dostça ilişkinin
Ve hatta bir sevgilinin
Yerine
Kin dolu gözleriyle bir ölüm yargıcı gibi
Biri
Kapkara giysilerle, özenti bir zincirle
Öyle
Dikilmiş sorguya çekiyorsa sizi
Ve sakın sormayın işte: bir hesap yanlışlığı mı, değil mi
Vakit yok öğrenmeye.

Canım en basiti, arkanızdaki bir duvarın
Mineler, sarmaşıklar, o yaban gülleriyle
Örtülü bir duvarın ansızın
Kanlı, kireçli bir taş yağmuru halinde
Korkunç bir silah olduğunu yerine göre
Düşünün
Ve sakın sormayın işte: bir hesap yanlışlığı mı, değil mi
Vakit yok öğrenmeye.

Ya da bir düşte yürüyor gibi
Islak mavi bir sabahtı, açtınız pencerenizi
Şöyle bir gerindiniz, gökyüzüne baktınız
Tutarak sapından bembeyaz karanfili
Sevinçle okşadınız
Ve içerde kahvaltınız bekliyordu sizi
Öyle ki, kahvenizi içiyordunuz, birazdan çıkacaktınız
Tam o sıra kapının zili
Tuhaf şey.. Bu saatte.. kim olabilir ki
Ve işte az önce aldınızdı gazeteleri
Öyleyse?
Yaktınız bir sigara daha, kapıya yöneldiniz
Bırakıp masaya kahvenizi
Kilidi çevirdiniz, açtınız kapıyı usulca
Bir kurşun!
Birden o zamansız, o yersiz başdönmesi
Hani av araçları satılan bir dükkan vardı
İçi doldurulmuş çulluklar, kardelen çiçekleri
Bir kurşun!
Geçerken uğrardınız, iyiydi, cana yakındı
Yeleğinden çıkmazdı elleri
Bekardı, umutsuzdu, yalnızdı
Ve belki..
Bir kurşun!
Sormayın kendinize: bir vahşet mi bu, değil mi
Düştünüz sırtüstü yere ve işte avlandınız
Sadece avlandınız
Ağız dil bilmez söylemeyi.

Ötede
Islak mavi bir sabahtı. Gökyüzü
Bembeyaz karanfiller, pencere
Kahveniz, masanız, kahvaltınız
Bir yankı
Ve bütün çay fincanları: durmadan yalnızsınız
Durmadan yalnızsınız

AĞIT

Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza baktığımız
Bir dünya kalıntısı üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de.

KORO BAŞI

Daha bir süre böyle
Silahlar eleştirecek sizi belki de
İşte siz
Toplayıp susacaksınız içinizdeki ölüleri
Bakmadan geçeceksiniz o duvar diplerine
Gözleriniz olacak, yüzünüz, elleriniz
Ne korku, ne kin, ne de yenilme
Ve asıl günleriniz olacak, günleriniz
Duyup da bilmediğiniz, bilip de tatmadığınız
Dünyanın tekdüzenli renginde.

                                                  Edip Cansever

Cuma

Mucize Lezzetler

Yirmi dakikalıkmış. YİRMİ DAKİKALIK. Bundan sonra internetten izleyeceğim (vardır herhalde?).

250. yazı

mda uzun bir şeyler yazmak istedim. Sonunda The Unlikely Pilgrimage of Harold Fry okumaya başladım. Reklamı yapıldığı kadar güzel bulmadım, daha elli sekizinci sayfadayım. Bunun son on sayfasını sesli okuma şansım oldu, sesli okuyunca daha komik aslında. Kış ama çok sıcak olduğundan bir türlü battaniye altında pencere kenarında okuma zevkini yaşayamadım. Onun yerine bir sıcak su torbası eşliğinde sıcak gelen yorgan altında, çok da iyi ışık vermeyen bir başucu lambasıyla ya da annemin değiştirdiği koltuk düzeni nedeniyle illa manzarayı göreceğim diye ışığı önüme alarak -ve destek ışık taşıyarak- değişik yastık pozisyonlarında okumaya fırsatım oldu. Boş derste okumaya fırsatım olmadı mesela. Boş ders demişken, notlarım beklediğimden çok daha iyi ve buna sevindim. Bugün bütün gün -abartısız, bütün gün- komik videolar izledik. İkinci dönemim böyle mi geçecek diye garip bir korku sardı içimi, o kadar boştum ki kafamı toplayamıyordum. Odaklanabildiğim bir şey vardı, ona odaklanabilirliğimi de kısa sürede yenmem gerekiyor gibi hissediyorum çünkü yavaş yavaş ben olma bilincimi kaybediyorum ve mutlu olmak uğruna kişiliğimden taviz vermek istemiyorum ve muhtemelen bunu okurken abarttığımı anlamışsındır ama yine de sonu gelmeyen bir korku benim için. Interviewlarımdan hiçbirinde educationa olan ilgim konusunda konuşmadığımı fark ettim, oysa gelecekte kendimi görebildiğim tek yer bu, bugün en değer verdiğim öğretmenimin (ya onuncu sınıfta ML'ın gitmesiyle yerini almamışsa ve gerçekten entellektüel gelişmem bu yönde olmuşsa? Asla bilemeyeceğim çünkü ML emaillerime cevap vermeyerek hayatıma devam etmemi sağladı - bunu yapmasa da devam edebilirdim, ama sanırım bunu aştığım için buraya yazarken bile garip hissettim, bunu aştığımı sesli -yazılı- söylemem hakkımda ne diyor?) bile benim hakkımda konuşurken bir aile kavramını, ya da aileden çok belki de bir eş bir yaşam desteği bir diğer yarı kavramından bahsetmeden edemediğini fark ettim. Önce buna çok üzüldüm, sene başında panikten kör olmuşken ettiğim bir söz üzerine mi çıkarım yapıyordu, panikten kör olmuşken ettiğim o söz çok mu içtendi ve o bunu fark etti, ya da kendi gözlemleri üzerinden mi bunu 'keşfetti' bilemiyorum. Onunla oturup edebiyat ve dil tarihi ve Shakespeare konusunda konuşmak istiyorum. İkinci dönem perşembe sabahları boş derslerimde (bazılarında) dersine gidip oturmak istiyorum. Bugün advanced physicsi ne kadar özlediğimi fark ettim. Ne kadar eğlenceli ne kadar eğlenceliymiş. Interviewlarımda educationdan bahsedeceğime fizikten bahsetmem ne kadar da garip. Piyano her zamanki gibi bir hayal kırıklığı ve fascination -tam karşılığını bulamadım?- karışımı. Yapabildiğim kadarını yapabildiğime çok seviniyorum, teatralitem eksikmiş duya duya bir hal oldum, ama daha fazla zaman ayırsam daha iyi olabileceğimin bilinci biraz ezici bir duygu bence. Beş ay oldu ve sadece ikinci nocturnümdeyim. Sadece nocturne çalacakmışım gibi duyuldu. Tatilde oturup ciddi ciddi ne çalmak istediğime karar vermeliyim. Klasik müzik cdlerimi çok özlediğimi fark ettim. Pazar sabahları trt3^^ Tatilde ikinci döneme bir çözüm de bulmalıyım. Açıkçası, olası buluşmaları engelleyecek gün ve saatlerimi doldurmak istemiyorum, ancak bu beni nasıl bir insan yapıyor emin değilim. Yeni bir dil öğrenmek istiyorum, yeni bir dil her zaman öğrenmek istiyorum, ama bu isteğim süregelen bir istek olduğundan bazı şüphelerim var. Belki de başka bir şey yapmalıyım, son gelişmeler bana fiziksel aktiviteleri çok düşündürdü, Kuşburnu ile dans derslerine gidip "sosyalleşmek" mesela, ya da Levent'e arabayla gitmek için başka fiziksel bir neden gibi. Kendimi kitaplara gömmek dışında beni çeken şeyleri düşünmem ve üstlerine gitmem gerekiyor. Biraz heyecanlıyım, aslında çok heyecanlıyım, ama saat gece bir buçuk (kim düşünürdü) ve yarın güzel olacağını umduğum bir piyano dersinden sonra güzel olacağını umduğum bir intervewum var ve bu lanetolasısaçları (bugün onları sevmiyorum çok) yıkayıp uyumam gerekiyor. Yarın kahvaltımı 09:30 ntv Refika Birgül eşliğinde yapmak istiyorum. İkinci dönem ne çalsam acaba.

Salı

Bu finaller haftası, Silver Linings bıdıbıdı - Scott Pilgrim bıdıbıdı - Frankie and Johnny - what makes us sit at the steps.

Pazartesi

21 Ocak 2012

Lisede son finalime girdiğim gündür. Hala hayattayım. Ayrıca bugün Silver Linings Playbook'u izledim ve hakkında karışık duygular içindeyim.

Pazartesi

Amazing Bridesmaids TM

Bugün insanlar yazdığım espirilere güldü.
Yazdığımız espirilere tabi ki.
Mutlu oldum.

Cumartesi

bütün köşeleri tutmuşlar

kazablanka'da yağmur var
***
AP Lit multiple choice beni gerçekten zorladı. Keşke biraz işleseymişiz, ya da son iki günden önce biraz pratik yapsaymışız. Keşke. Bunları çözebilmek isterdim, gerçekten.

Sevgili Mr Çelebi,

Beni iyi hissettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Evet İstanbul'dan uzak olmak zor olacak ve evet ben üniversite eğitimi için yaratılmışım.
^^

Cuma

Benjamin Compson

neden hatırlıyor biliyor musun?
çünkü koku. koku çok güçlü bir hatırlatıcı ve
kokuyu duyunca hatırlamak kadar acı dolu
ve mutluluk verici az şey var.

I tied a little boy's shoelaces today.

mesela başka bir şarkı sözü formatı:

sen bu karanlık, bu gürültü içinde
görmüyorsun
bütün köşeleri tutmuşlar
ortada, meydanda, gözler içinde
sana anlatamıyorum
bütün bu köşeler
bu karanlık, bu ıslak, bu gürültü
-
evet anubis ergen olmuş, düşününce bütün ifade çabalarım ergen
o yüzden koalaların göz kapaklarını falan bırakıp
kendimi anason kokusuna (anasonun kendisini kaldıramıyorum) ve
boğazıma kaçan çeşitli beyaz leblebilerin
gölgelerine vermeye karar verdim.
yıllardır ara vermiş olduğum beyaz sayfa/robot konseptli girişimlere
yeniden merhaba.

Çarşamba

Katılım

SENİ YENDİM EYPİİ. SENİN DE KADERİN UMUMEP GİBİ OLDU.
sizi yenerek yalnız kalmayı başardım.
yerde toprak gökte yıldız
bir yan susuz bir yan deniz
iki el bir baş verdiler
...
bana yalan söylediler
kaderden bahsetmediler
*
şarkı sözü demiştik ya
Cemre arkadaşım,
Seni çok seviyorum!

Kayıtlara Geçsin

2012-2013 ders yılında şimdiye kadar toplam 3.5
Bu hafta içinde 2.5
Konsekütif 2.5
gün kar tatili oldu.

Perşembe

Let him look to his bond!

Let me look to my bond.
Saat on bir buçuk (hala uyumadım!) ve sadece üç paragraf yazdım.
Let me look to my bond.

Familial Bonds: The Merchant of Venice

Ablama uzun süredir kızgındım. Hala kızgınım ama, kızgın mıyım kırgın mıyım bilmiyorum. Beni arıyor olmasını garipsiyorum, burada olmasını garipsiyorum. Telefonda konuşurken onu sevmekten kendimi alıkoyamıyorum ama, kızgın mıyım kırgın mıyım bilmiyorum.

--Shakespeare's successful addition to his sources
(academia: 'modern' anxieties of authenticity)

Çarşamba

Ramona, meet Dursun

Bugün Ramona'nın ön sağ lastiği yırtıldı. Sevgilisi Derya endişeyle babasını aradı, zamanında Belediye Sitesi'nin altında bir oto lastik(çi? mi denir?) olduğunu öğrendi. Koştu, koştu, Belediye Sitesi'ne koştu. Ancak, orada hiçbir şey yoktu! Sonra elektrikçi amca onu Dursun'a yönlendirerek hayatını kurtardı. Dursun, motosikletine atlayarak Arnavutköy'den yukarı çıkarken, Derya da Aşkana'nın aşağısında bıraktığı Ramona'ya yetişmek için geri koştu. Ne kırmızı ışıklar bekledi, ne yaşlı teyzeler solladı... En sonunda Ramona'ya kavuştu. Dursun, Ramona'nın yedeğini değiştirdi ve yırtık lastik kayıplara karıştı...
Dursun Balcı 5375724752 - unutmayın unutturmayın

2013

20+1+3=24
bu bir tesadüf olamaz (:

Salı

Penuel!

When will we learn to abandon the idea that
"Child" is the
temporal and physical continuum of the
Self
and to realize that 
"Children" will not
help at all?

There is no immortality.
Except when you've done a line or two.
alternatif olarak
Except when you've done a-lyin' or two.
ya da
Except when you've done a lying or two.

...

Tam bu konuda düşünürken izlediğim için beni ağlatan ılık ve yaygın şey: http://www.openculture.com/2012/02/this_is_your_brain_in_love_scenes_from_the_stanford_love_competition.html
Come to God together. Benim istediğim şey de tam olarak bu.