Pazartesi

Beşinci Şubat.

Babaannem Bademli'den Kükürtlü'ye taşındı. Bu yüzden Bademli'deki bahçe bölündü, araya uzun yeşil metal çit çekildi. Çitin bir bölümü, çeşitli bitkilerle örtülmeye çalışılıyor. Babaannem, evdeki eşyaları yeni (aslında daha eski) evine taşıdı, tam uydu. Şehir manzarası var. Bana yemek ısıttı. Yatak odası güzel olmuş. Aynasında bir kalp asılı. Babaannemi farklı bir evde -farklı bir bahçede?- görmek çok garipti. Evde kalan eşyalarla babam ilgileniyor. Eski fotoğraf kutusu buldu. Halamın fotoğrafları. Bir de babamın on bir yaşında, Tarsus'a ilk gittiği yılda babaanneme ve halama yazdığı mektupları buldu. Kardeşine oyuncak, annesine de bitki soğanı yollamış. Bitki soğanını çizmiş. Zarfın üstünde de "Postacı Baba bunu anneme götür." yazıyor. Halama yazdığı mektupta da resim dersinde nasıl ev çizmeyi öğrendiklerini, İngilizce hocasının iyi olduğunu ve halamın dilbilgisi kitabını hocasına göstereceğini yazmış. Evi de çizmiş.
Edit: On bir yaşında yatılı gitmişler. Apo, babamın Bursa'dan getirdiği çikolatanın -çukulatanın- 1/4'ünü -dörtte birini değil- yemiş, babam da Apo'ya küsmüş ama Apo bunu bilmiyormuş. Babam mektupta bunu "Bir fena durum" olarak anlatmış.
*
Temmuz'dan beri ilk kez halamın mezarına gittim. Babam da ilk kez geliyormuş. Nedense mezar başında çektirilen fotoğrafı gördüm sonra. Mezar başında niye fotoğraf çektirilirse. Halamın mezarı güzel. Elim boş gittim. Bursa'nın çeşitli "kapı"larını gördük. "Aaa Duydum İşitme Cihazları" diye bir dükkanın önünden geçtik. Halamın mezarı güzel. Biraz ilham için gittim, sonlu ve sonsuz boşluk hissimi giderir belki diye. Mezarına kadar gitmeme gerek yokmuş onu anladım. Onu düşünerek zaten bir yerlere gelmişim. Bursa benim için hep bir düşünme yeri zaten. Ben orada olduğum sürece ateş yaktık. Odunumuz kalmadığı için ateşin sonunu izledik hep. "Korun beyaz olması ne etkileyici değil mi?" dedim babama, o da bana "Beyaz zaten renkler karışımı" tadında, kesinlikle bu kadar basit olmayan bir karşılık verdi. "Ben 'Yanarak saflığa dönüş' gibi demiştim" dedim, o da sadece kafasını salladı, gülümsedi ve bana baktı.
Edit: Bugün de sınıfta Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim sözü geçti.
*
Kolumda kocaman bir saat var. Bir Sevgililer Günü saati: bebek mavisi, üzerinde pembe bir merdiven var ve merdivenin tepesinde de bir kız, elinde kalp şeklinde bir balon tutuyor. Bu saatin çok daha küçük olacağını varsaymıştım, oysa çok büyük ve renkli. Saatin saniyesi çok sesli, saniyesi olan bir saat takmayalı çok uzun olmuş sanırım, ama uyurken bileğimi yastığın altına koyunca duymuyorum. Belki de duyuyorumdur ama çok rahatsız olmuyorumdur.
Bugün Zürich'te annemlerin yıllaaar yıllar önce yemek yediği bir restoran arayacağız. Sokağını hatırlıyorlar ama adını hatırlamıyorlar. Sonraki gün de bir çılgınlık yapıp kiralık arabayla dağ aşacağız. Çok pahalı olduğu için navigasyon sistemimiz de yok. Yeşil yollardan gidip arada iki tane kırmızı yol geçeceğiz. Diye biliyorum.
Edit: O restoranı bulduk. İspanyol Konsolosluğunun bir parçasıymış. Paella yedik. Babam beğenmediğimiz midyeleri yediği için zehirlendi. Sürücü izni bir tek ona ait olduğu için bir sonraki gün almamız gereken arabayı da alabildi, üstüne beş saat araba sürebildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder