Cumartesi

uzun kazak

meraba, çok garip kafalardayım, sürekli 40 dakikalık şekerlemelerle geçiyor günüm.

bu sabah nedense yedi buçukta fırladım (nedense değil, sevgili antibiyotikimi içmek üzere) ve büyük bir aşkla istatikstik ödevimi yaptım. neyin kafasındayım?
sonra dış dünyayla bağlantı olsun diye dışarı çıktım, para çektim sebze aldım kendime yemek yaptım. sebzeyi alıp eve gelip a yok ya ben nohut yiyim dedim, sonra nohut pişmedi. çiçeklerimi suladım, füsunkar solacak diye çok korkuyorum (nahide çoktan soldu bile). kırmızı olanına füsunkar, beyaz olanına nahide adını verdiğimi ben de bilmiyordum, neyin kafasındayım? nahide genç kız demek, füsunkar büyülü demek. hayallah. dizi izleyerek internetimi de bir kez daha bitirdim. bu kez kendiliğinden kapandı bile.
herkes benden tutku istiyor ihtiras istiyor ne yazımda ne sözümde en ufak kalıntısı yok. ne var, tutkularımı alenen ortaya dökmek mi zorundayım, bu neyin kafası? ne yazıcam ben eseyimde, eseylerimde? gezgin veli diye bir karakter varmış benden sana ipucu. zaten vazgeçmişim onca şeyden.
o değil de zehirlendiğimden beri mideme de kötü davranıyorum ne yalan söyliyim. köfteci şaban usta olsun, gece geç dondurması olsun kötü şeyler bunlar ama emedur'suz güzel gidiyor. bir de baktım roxin'le alkol için türke bişey olmaz yazıyor, ama sanırım fizyolojikten çok sosyo/psikolojik bişeyler var orada zaten, bunun analizini de mümkünse internette yazılı yapmayayım.

şimdi bir şekerlemenin daha zamanı geldi. uyanınca ilham gelsin istiyorum. zeytinyağlı fasulyeyi de atmam lazım, kaç günlük oldu bir daha zehirlenmeyelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder