Perşembe

var ya
var ya
var ya
ben kafamda chuck norris'im




FIÇİYUV


pata pata pata pata

bom.

ŞOK AÇIKLAMALAR

oha bunların topu saygısız düşüncesiz

Çarşamba

O deite her neyse ondan yardım diliyorum.
fiscal year of derya'nın da resmi olarak ağzına sıçılmış durumda. on günden az sürecekmiş demek ki.
Dört gün nasıl geçecek bir tek o deite biliyor.
Denize bakarak bir çarşamba akşamı için bile çok ıssız yerimde -boykot listesinde değilmiş baktım- shot bile yapamayacak kadar bıkkın ve bir o kadar da kötü giyinmiş şekilde oturuyorum. Ezan okunuyor. Arkamda iş yapılıyor, iş iyidir.
Ben çok yorgunum. Esiyor, soğuk. Annemin komplo teorilerinden sıkıldım. Ablamdan sıkıldım. En çok da bundan sıkıldım. Bugün ilk kez korktuğum eah beayı yedim. Beklemiyordum. Helal olsun gerçi. Sonra gözlerim şişken geyik yapamadım, karşımdaki öküz de geyiği öldürdü zaten anlamadığı için.
Her neyse benim bir tutkum yok. Arkamda iş yapılmıyormuş, ben yazın Amerika'ya gidiyorum ayrılığı yaşanıyormuş. Yaşasın lezbiyenler. Sadece şimdi ve burada benim için yanlış zaman ve yer.
Annemin komplo teorisine inanmak istemiyorum. Zaten inansam daha kötü, inanmasam da daha kötü.
My Angel'ın yanındaki tekneye -adını okuyamıyorum buradan- eşya yüklüyorlar. Yaz güzel bir mevsimdir.
Yavaş yazdıkça hava da kararıyor. Dışarıya takılmış alarm gibi ne seçeceğimi bilemedim bir an. Böyle müzikler beni hüzünlendiriyor, belki akşam olduğu içindir de. Akşam hüznü böyle durumlarda hiç yardımcı olmuyor.
Benim bu derdi kimseyle konuşmadan atlatmam lazım. Bazen kendime 'her şey güzel olacak' demem yetmiyor.
Dört arkadaşımdan centilmenlik beklerdim.
Aslında






bağırsam yumruk atamam

Salı

haziran sonu

gelelim bu gece neden bu kadar çok özendiğime.
ya da sanırım belki bunları buraya yazamayacağım. kuruçeşme kahvesi sağolsun. onun dışında da sabır ile bu şehir ve bu insanlardan kapağı atmayı başarabileceğime inanıyorum.
bunları buraya yazamayacağım.

Pazartesi

MEZUN OLDUM

en önemlisini unuttum şekerim: ben mezun oldum. evet sonunda bitti. BİTTİ. yanlış duymadınız. LİSE BİTTİ. oh.
a aa, bu kadar olur. arkadaşlarımı fotoğraf için arayıp bulamadığım o zamanlarda aslında bana ihanet ediyorlarmış. tüh. görmeyeydim iyiydi.

delil olarak kullanılamasın diye bulanıklardan seçtim

Cuma

bu da eklemelerden oluşan bir post olsun:

-üniversite email adresimi aldım! yoley!
-ne yazayım bilemedim. bunların hepsi sıkıntıdan hepsi boşluktan. hödölö bir yandan. meşgul olsam ben.
-şimdi mutfak camını açayım diye gittim, gördüm ki limon çekirdeğimin yaprakları çıkmış. ne güzel.
-çok kötü bir rüya görüp kafamda 'revolution' ile uyandım. hayırlısı.
-saç denedim, beğenmedim, yaptırmıycam. eeah bea.
-vura vura buradan vurdu: enjektasyon sırasında eğitimli elemanımız sırf onun yüzünden bulunamayabilirmiş, üzgünüm.
-bu akşam ne yesek.
-bu akşam ne izlesek.
-bişey daha vardı da unuttum. #direnhafıza
-meyabaaa benim adım deyyiş
-uuuuuuuuuu. işte bu yumruk biraz acıdı ama sağlık olsun.
-ne yapayım ben de oturup önce five year engagement'ı izleyip ağladım. niyeyse. sonra üstüne pretty woman izledim. uyudum. böyle.
-okula gitmeyeli haftalaaar oluyor. gidesim yok ama hayırlı bir iş için.
-oeh lan. hala lisedeyiz ama bu kadar da olmasın lütfen. herkes biraz daha kendine gelebilirse sinirlerim daha az gerilir.
-ne oldu yavrum? moralim bozuluyor amca. hepsi geçecek yavrum. ben de bir gün gülebileceğim amca.
-"Sessiz protestolar sadece siyasi söylemdeki sıkıntılı ikilikleri değil toplumsal ve siyasi hareketleri kavramsallaştırırken ister istemez oluşturduğumuz ikilikleri de bozmamıza yardım ettiği için değerlidir. ""Sessizlik aynı zamanda hem var olan demokratik ifade kanallarının kural ve işleyişini yetersiz ya da sorunlu bulmaktan doğan bir reddediş hem de gönüllü ve stratejik bir eylem biçimi olabilir. "Sessiz protestolar iktidarın siyasi dilinin çatışmacı ve kutuplaştırıcı tarzını ve dayattığı kategorileri reddettiği ve onları adeta etrafından dolaşarak aştığı için değerlidir." "Konuşma ve ses ortadan kalktığında demokratik ilişkilerin olmazsa olmazı ama çoğu zaman göz ardı edilen özellikleri olan, bakmak, görmek, dikkat etmek, ilgilenmek ve dinlemek– daha güçlü bir şekilde vurgulanmakta ve onların da demokratik ilişkilerin konuşmak kadar önemli özellikleri olduğu hatırlanmaktadır."-Gülru Göker
-bu evde anneanne babaanne ne zormuş yahu. kalabalık desen sıcak, bir de yarınki kostümümü giydirecekler utanmasalar. onu bunu bıraktım, 'arkadaş' konusu bu gece nasıl konuşulacak acaba...
-ne demiş? "nasıl inanırım sana/bu yürek ağır bana/sevgin öyle uzaklarda/nefes alsan da yanımda/bu aşk fazla sana"
-aaaahhh 5:30 in the morning... nice and cool for mama.
-oh hi, hello... this is MS GHOSTLEGS

Perşembe

Tears in Inal Manor

Şaka şaka. Yani kötü bir şey yok.
Topuklar utansın.

Çarşamba

fiscal year of derya: 3. gün

fiscal year of derya'nın ilk on altı haftasının sorunu, yapacak şeylerimin olmaması.
örtmenime 'ben niye okuyamıyom ya' diye sordum, bilinçaltımın beni zorla dinlenmeye ittiğini söyledi.
eeeeeeeeeeeeah bea
o zaman da uyanınca, 'ben niye uyanıyom ki' diye soruyorum kendime, 'yapacak işim yok'.

hea o yüzden fiscal year of derya'nın adı fiscal year of 'derya'. kendimle ilgili ya hani. bu durumlarda düşünmek farz oluyor. ben de düşünüyorum, ve 'ara sıra tökezlesem de yürüyom yürücem' diyorum.

kuşburnu'nun çektiği bu fotoğrafı beğendik. güldüğüm için bana hatırlatsın diye bunu buraya koyayım dedim.

fiscal year of derya is going to be magnificent.
Chicago baby!

Salı

Allo, C'est Moi

Qu'un Peu D'amour
Istanbul
Tu Dis Cheri A Tout Le Monde
Si J'etais Sur
Bonjour Mon Village
Bete A Manger Du Foin
Toi Je Te Garde
Un Peu Naif
Toi Ma Boheme
Je Ne Puis Donner D'avantage
Tu As Beau Me Dire
La Chanson Du Vieil Aveugle

Doğru yazılıp yazılmadıklarına bakmadan yıllarca dinlemişim deyip, yeni yılımda bir değişiklik yaptım, doğrular mı diye bakmadım. Anlayan anlar yeterince.

Babam With Two Canvas Shoes çalmaya başlayınca hüzünlendiydim. Gelince bir de Marc Aryan ile devam ettireyim dedim. Ettirdim. Bitti.

fiscal year of derya:
deli güzel başladı. çok iyi devam etmedi. harika olacak.

Pazar

Bugün benim doğum günümmmm

Bilgiyasımı düzenlerken bakın ne buldum:
(bunun adını kurşun koymuşum)

Anason kokladım yine
Kalbim kurşun gibi ağır,
En derinden bir of çekerek
Sizin o hafif parmaklarınıza uzanıp
‘Ya musikini dinleyerek öleyim ya dilini’

Kalbim kurşun gibi ağır,
Bir iç çekiş sarsıntısı,
Boğazımda düğümlenen bir dar kelimeden arta kalan
Ufak iniltiler ve nefes kesilmelerini duyabilirsiniz
Sizin o narin kulaklarınıza uzanıp
‘Yahu aşk böyle miydi’

Kalbim kurşun gibi ağır,
Bir sert kanat çırpışından yaralı,
Bir dizi kelimeden medet uman biçare.
Tek tek damlayan gümüşleri izleyerek
Sizin o yumuşak yanağınıza uzanıp
‘Ya kölelik mi vardı en nihai’

Kalbim kurşun gibi ağır,
Kaybettiğim her oyanın yanında
En renklisi soluyor aheste
Bir utangaç, neredeyse bir sevgili
Sizin o titreyen dudaklarınıza uzanıp
‘Ya siz beni yakacaktınız ya da ben sizi’

KOMİK ÇÜNKÜ ŞU AN ÇOK MUTLU HİSSEDİYORUM BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM YAŞASIN DERYA'NIN YILI
-fiscal year of derya-

pipedreams'den hediye: KUT BAKALIM LA BAKALIM DOĞUM GÜN KUTLA BAKALIM PASTANI ÇIKAR MUMUNU ÜFLE ON DOKUZ KİM BAKALIM

Lö Bon Kafa

Biraz kafa dağıtayım derken şebelenk yaptım. Benim bugüne hayrım, bugünün bana hayrı yok, yarının olacak diye umuyorum. Haydi.
*
O son gördüğüm rüyanın da öcünü almış oldum. Yarın benim doğum günüm, dünyada yeni bir yıla başlayacağım. Heyecanlıyım. Her şey güzel olacak.
**
Bir de buraya yazmadan edemeyeceğim: Velev ki ibneyiz

Our goal is to discover that we have always been where we ought to be.

Cuma

Beyin kusması

Şu postu yazmaya başlamadan önceki 30 saniyede kafamdan yedi-sekiz yüz bin çeşit yaklaşım olasılığı geçti. Biri çok olumsuzdu, geçen gün kutladığım kutlu aşım günü yalanmış dedim kendi kendime, bak dedim her iki sözden birinde hatırlıyorsun. Biri çok olumluydu, yok ya dedim kendi kendime, bak dedim konuştukça kötü hissetmiyorsun. Biri çok kabullenişçiydi, olur öyle dedim kendi kendime, bak dedim iyisin hem, kötü olsan da doğal zaten. Biri korkmuştu, noluyo dedim kendi kendime, bak dedim ne istediğini biliyor musun sen, düşündüğümü sen de düşünüyor musun dedim. Biri biraz sarhoştu, yaa dedim kendi kendime, bak dedim arasan mı ne yapsan. Biri çok ayıktı, hop dedim kendi kendime, bak dedim iyi gidiyorsun yolunda kal, hem kim bilir belki staj emailine cevap gelmez görürsün.
Bunu düşünürken rahatladım ama. Kafa meşguliyeti iyidir severim. Şu kitabı okumaya devam etsem artık diyorum. Geç de oldu uyumam da lazım ama. Kitap okuyayım istiyorum. Piyano? Zaten çok geç onun için, iki anlamda da. Kafa meşguliyeti diyordum, müzik dinleyeyim dedim dinlerken utandım ne yalan söyleyeyim. Güzel müzik yapıyorsun severim, bir de şu internet kullanımı düsturu olmasa da sana nasıl olduğunu sorabilsem. Ama bu sarhoş olan kafa. Uyanıklık kontrolü yapan kafa bu. Kitap okumak istiyorum diyen kafayı görsem tanısam. 
O değil de, durup da gülleri koklamasanız önümde yürüyecektim, hayır bir de bileği burkulanları taşımasanız önümde gideceğim yerler var benim. Üşüyenleri örtmeseniz bayım.
Yok, şimdi yağmur da başladı dışarıda. İçeride başlayacak hali yoktu biliyorum. Diyeceğim o ki dışarıda yağmur başladı, geç de oldu zaten, kitap da okumak istiyorum bu müzik beni hüzünlendiriyor. Düstur da saçma bir kelime, hiç sevmemiştim zaten diyesim var camdan sarkıp. Adını şeker dükkanı sandığım yerler. Benzinci adını niye site adı yapıyorlarsa zaten?
Şimdi geriye gidelim birkaç hafta. İki aydan da fazla, gidelim geriye. Biz kızlar, bizi eve bırakma zahmetini gösteren insanlara müteşekkir oluruz, hani açıklamam gerekirse. Neden anlatmak istediysem, içimden geldi şimdi. Yağmur başladı ya ondandır. Evet evet yağmurdan, bir de et pişiremeyip yemek söylemekten olsa gerek. Vinkara'dan desem yalan olmaz. Adını şeker dükkanı sandığım yerler önünden tak tak tak sesleriyle geçerkenki ben. Senin topukların kaç santim? Yok aslında topuk yok sadece ses çıkarıyorlar. Evet evet, hani o postta da yazmıştım. İşte aklıma geldi o. Patilerin uzanıp sonra rüzgar sesiyle geri çekildiği o an. Biri bu ağaca zaten işemiş kafası. Şimdi o gülleri koklamasanız önümde diyorum, o bileği burkulanları taşıyıp bir de belgelemeseniz önümde kocaman.
Bu sözcük de bir ayrıdır ya neyse. Kocaman, içinde koca- var, kocam- yastığı var, cam- var. Üst üste yığılıp sınırsız ama bir o kadar da anlamsız bir sözcük olmuşlar. Kocaman güller koklamak, üşüyenleri kocaman örtmek ve kocamanları taşımak olmuş ben bilmeden.
Şimdi yalanım yok. Haziran 15 oldu mu, ikinci ayı kutluyorum. Kutlama ihtiyacı duyuyorum, bu üzücü olabilir ama bu ay, geçen ayın aksine, kutluyorum lan. Güle oynaya sevine sevine hatta geziyerek kutluyorum. Gül koklamıyorum belki, belki bileği burkulanları da taşımıyorum. Üşüyünce örtünmüyorum bile belki ama kut-lu-yo-rum. Bu yıl benim yılım değil, yine bir el vuruyorum omzuma, bak ben neler neler yapabiliyorum diyorum kendime. Çünkü bu oda bir kez daha sessiz, bu kez altı karakterli bir komedi de yok. Yağmur yağıyor ve hüzünlenmeyerek kutluyorum işte, ne bileyim bu gecenin de güzelliği burada.
*
Edit: Aslında yazmamışım başka postta, yazmışım silmişim belki ya da yazmaya tenezzül bile etmemişim. Bu ağaca biri zaten işemiş kafası. Aaaaah ah.

Kim bilirdi ki

Yaşın perspektif kattığını. Katacağını.
Tabiy ki hepimiz biliyorduk ama, bu perspektif başka perspektif. Bu perspektifi alamadığın gibi satamıyorsun.

"Who knew I would see you lovelorn
On seashore far a greek oak towers" (Yani ilk dizeyi de ben uydurdum)
*
Ne elementmiş kardeşim ya. Bi izin ver üstünden iki ay geçsin di mi.
Neyse onu bunu bırakalım da, bir an önce Chicago.

Chicago.

Anne ben Chicago'ya gideceğim.

Vihiy! Yeni yerler, yeni insanlar.

Pazartesi

Direnmek ve derivasyonları

Cumartesi pazar Gezi'de olmak bana farklı boyutlarda disillusionment getirdi. Aslında farklı boyutlarda mı getirdi emin değilim ama, orada kesin büyük büyük dezilüzyonlar var.
Kişiler hakkında dezilüzyonlardan bahsetmiştim. Aynı kişiler ve aynı yerlerden baydığımı, zaman geçtikçe bunun kötüye gittiğini de söylemiştim. Bu kez sadece kişiler ve yerler değil, olgular ve işler konusunda da dezilüzyonlara-- uğradım.
Direnmek nedir bunu bir düşüneyim. Çatışmak mı? Hayır. O zaman ne bekliyordum?
Tam emin değilim. Ama çadırda beş kişiyle oturup dördünün tabiricaizse debelenmesini izlemek de değil. Lüküs hayat şeklinde oturup evden dışarıyı seyretmek de değil ne yalan söyleyeyim. Gerçi o evdeki muhabbet çok daha güzeldi. Bir yere varıyor muydu? Hayır. Ama politik içerikli bir şeyler duymayı özlemişim sanırım.
Velhasıl, direnmek kim, ben kim. Tweetlerin işe yaramadığını, dezenformasyonun (Red Hack'in iki saatlik konuşmada yüz yirmi kez dediği gibi) (izleyin izlettirin: http://www.youtube.com/watch?v=uKr4WqLMB58) başa bela olduğunu, çöp toplamaya üşenmenin var olduğunu öğrendim. İnsanları bir kez daha öğrendim.
Giderek sönmesindense bir anda bitmesi gerektiğini düşündüğümü öğrendim.
Politize-apolitize döngüsünden başımın döndüğünü de öğrendim.
Sanatçıların işi de kolay değil, onu öğrendim.
Sanırım en çok direnen kızların çok güzel olduğunu gördüm. Özeti bu olabilir.
*
Edit: Bildiğin ergenler çadırıydı, o sonu görmüş zaten. Köpek yılı değil de erkek yaşı diye bir şey var ehu ehu ehu.

Cumartesi

Hani youtube'u kapamışlardı

Umarım benden daha cesur olan arkadaşlarım yaralanıp ölmezler.
Ben bu olaya çok umutsuz bakıyorum.
Bu da bir nevi dezilüzyon tabi.

PS. Gelecekteki ben, hepsi güvende ama bu gece güvende. Yarın ne olacak peki? Hangi uzuvları ne olacak?
PPS. Bugün, 2 Haziran, cesur değil salaklardı.