Tragedyalar III, bütünlüklü bir eserin bir parçası
olduğundan bütün öyküyü sunmamaktadır. Bu nedenle veya değil, girişi olan
Episode, ‘çünkü’ sözcüğüyle açılır ve soğuk ve karanlık bir resim çizer.
Hanları yolcuları koruyan ve onlardan iz taşıyan yerler, bir nevi onları
doğuran anneler olaran anlatır. İçinde geçen ‘semender’ sözcüğü de romantik ve
gerçek olmayan bir yeri çağrıştırmaktadır. Şiirin geri kalanı göz önünde
bulundurulduğunda, han (hane, ev) gibi bir sıcaklığın hiçbir zaman gerçek
olmadığını veya insan benliğini buldukça kaybolduğunu anlatıyor olabilir. Han
kavramı, “iki kapılı bir han” olarak süregelmiş yaşam benzetmesine gönderme
yapıyor olabilir (özellikle “Kalkmaya sebep arıyom/Gidenleri hep görüyom”
dizeleri akla gelmektedir). ‘semender’ sözcüğü aynı zamanda vahşi ve gerçeküstü
olduğu için zamana karşı gelebilen bir olgu olarak da söylenmiş olabilir. Bu
durumda herkesin geçici olduğu, sadece ‘iki kapılı han’ın kaldığı sonucu
çıkarılabilir. Bu giriş, ‘akşam saatlerinde’ yaşam ve yaşamın anlamı üzerine
düşüncelerin bizi sardığını, ‘siyahtan bir hale’ oluşturduklarını
çağrıştırmaktadır.
Koro, günlük
olayların bunalımından bahsetmektedir. İlk kıtasında geçen günlük, sıradan
işleri yaparken bile izleniyor olma hissi, kendiyle barışık olmayan veya kendi
değerlerinden emin olmayan birini çağrıştırmaktadır. İkinci kıtada geçen
‘şarap’ sözcüğü, ilahi bir kavramı çağrıştırmaktadır. Bu çağrışım, kıtanın
devamını bir Tanrı sorgusuna yöneltiyor olabilir. Sürekli izlenme hissi, Tanrı
tarafından izlenmek olarak yorumlanabilir. Bu durumda, sürekli şüphe eden bir
Tanrı ve daha kötüsü tırnaklarını yiyen bir Tanrı resmi çizilmektedir ki,
anlatıcının Tanrı’nın iyiliğini ve doğruluğunu sorguladığını göstermektedir.
Bir sonraki kıtadaki “[…] artık kendinizi/Gücünüz yok ödemeye” dizeleri de
yaşam tarzının dayattığı suçluluk duygusunu anlatıyor olabilir. Koro’nun son kıtasında
da kendini sıradanlaştırarak yalnızlık acısını hafifletmeye çalışan biri
anlatılmıştır. Sıradanlaşmak, ruhsal açmaza bir çare olmamış ve kalabalıklar
içinde bile yalnızlık hissi devam etmiştir. Bunun yanında, son kıta bir çeşit
ölüm betimlemesi olarak da yorumlanabilir. Ölünce herkesin aynı gözüktüğü (beyaz
giymek, kefen ya da giysisizlik olabilir) düşünülürse, ölen insan, ölüm
kolektif bir deneyim olmasına rağmen ölümde bile yalnızlığından
kurtulamamıştır: varoluşsal sıkıntılarından son kaçış olan ölüm bile ona
sığınak sağlayamamıştır.
[To be continued...]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder