Her şeyden dezilüzyon.
Yerden, insanlardan, kötüsü arkadaşlıklardan dezilüzyon.
Bu elbiseden bile. Bu elbise ki, yazın giymeyi en çok sevdiğim elbiselerden.
Bu müzikten dezilüzyon. Olmamış, yapmamış, dez.
Dez. Dezilüzyon.
Uzaklaşma isteği bir kenarda, hücrelerim benden önce uzaklaşmış bile. Yok, 6da uyanmışlık hissi bile değil ki, kemiklerim alınmış ama tüm sinirlerim yerinde gibi bir dezilüzyon.
Buradan dezilüzyon.
Yirmi dakikada kebap yemek gibi. Kebaptan dezilüzyon.
Dolamadan dezilüzyon, baklavadan dezilüzyon, dondurmadan dezilüzyon.
Şaraptan dezilüzyon.
Hiç olmayacak sanıyordun, rakıdan dezilüzyon.
Ağaçtan dezilüzyon, kitaptan dezilüzyon.
Buradan dezilüzyon.
Ben, buradan dezilüzyon.
Bir tek hala Kadıköy'den değil, o da yakındır gerçi.
Bu yaştan dezilüzyon, bu kafadan dezilüzyon, bu beklemeden dezilüzyon.
Yanlış tahmin etmedin, deri bir pantalondan bile dezilüzyon. Belki. Dur bakalım.
Coktan dezilüzyon, mühendisten dezilüzyon, nörodan dezilüzyon, başka ne olasılık vardı? Olasılık olmasından bile dezilüzyon.
Büyümek istememekten bile dezilüzyon.
Buradan bana dezilüzyon.
Ha bir tek balıktan dezilüzyon değil, denizden ne çıksa dezilüzyon olamaz.
İnsanlardan dezilüzyon.
Hadiden dezilüzyon, kalktan dezilüzyon, aadan dezilüzyon.
Ya bu elbiseden bile dezilüzyon.
Salkım domatesten dezilüzyon, marketimden simitçimden çiçekçimden dezilüzyon.
Sinemadan kafeden dezilüzyon.
Sokaktan caddeden bulvardan dezilüzyon.
Tiksintiden dezilüzyon istemeden dezilüzyon.
Anne eli diye şal ucunu tutmaktan dezilüzyon değil, ondan da dezilüzyon ya yakındır ya da lazımdır.
Babamla dans ediyorum diye parmak ucunda kalkmaktan dezilüzyon.
Yüzememekten dezilüzyon, Çeşme'nin çiçek-çim-toz kokusunu duyamamaktan dezilüzyon.
Güneş gözlüğümden dezilüzyon, 50 faktör güneş kremimden dezilüzyon.
İnsanlardan dezilüzyon.
Ben buradan dezilüzyon.
Cuma
Hangi oje yakışmaz ki kız sana
başlığı altında Antep düşüncelerimi yazacaktım ama onun daha çok üstünde çalışmam gerektiğine karar verdim, çünkü hak ediyor. Yaşasın yemek yemek!
Pazartesi
Siz çalın ben YİYORUM
Lahmacun,
İçli köfte,
Yuvalama,
Gavurdağı,
Antep dolması
devamı gelecek
(daha tatlılara geçmedim)
Yarın da dondurma yiyeceğiz.
Başkası adına spam, yapılacak en eğlenceli şeylerden. Hayat, vanilya gibi sarıdır bazen!
İçli köfte,
Yuvalama,
Gavurdağı,
Antep dolması
devamı gelecek
(daha tatlılara geçmedim)
Yarın da dondurma yiyeceğiz.
Başkası adına spam, yapılacak en eğlenceli şeylerden. Hayat, vanilya gibi sarıdır bazen!
Pazar
Var ya
Giderse çok kıskanırım. Umarım gitmez. A a. İstemiyorum ya banane. A aa.
Cık cık cık
diye düşünüyordum, sonra hatırladım:
Baş edebilirim çünkü baş ederim. Baş edebiliyorum. Edebilirim. Nefes. Bu kadar.
P.S. St Trinian's ı izledik. Çok eğlenceliydi. Yaşasın kızlar.
Cık cık cık
diye düşünüyordum, sonra hatırladım:
Baş edebilirim çünkü baş ederim. Baş edebiliyorum. Edebilirim. Nefes. Bu kadar.
P.S. St Trinian's ı izledik. Çok eğlenceliydi. Yaşasın kızlar.
Poster: Yine Güzel
Cumartesi, Waiting for Godot (Beckett) ve The Doors of Perception (Huxley)'ı okudum.
Waiting for Godot'yu Ros and Guil are Dead'e çok benzettim. Okurken hep o geldi aklıma.
Neden Godot? Neden Gogo ve Didi? Pozzo ve Lucky'nin olayını anlamadım ama Estragon Lucky'ydi ve Vladimir Pozzo'ydu bence. Ve existentialist yazılar beni üzdüğü için, şimdilik bunun hakkında bu kadar.
The Doors of Perception'dan da seçmeceler:
"We live together, we act on, and react to, one another; but always and in all circumstances we are by ourselves. The martyrs go hand in hand into the arena; they are crucified alone. Embraced, the lovers desperately try to fuse their insulated ecstasies into a single self-transcendence; in vain. By its very nature every embodied spirit is doomed to suffer and enjoy in solitude. Sensations, feelings, insights, fancies - all these are private and, except through symbols and at second hand, incommunicable. We can pool information about experiences, but never the experiences themselves. From family to nation, every human group is a society of island universes.
Most island universes are sufficiently like one another to permit of inferential understanding or even of mutual empathy or 'feeling into'. Thus remembering our own bereavements and humiliations, we can condole with others in analogous circumstances, can put ourselves (always, of couse, in a slightly Pickwickian sense) in their places. But in certain cases communication between universes is incomplete or even non-existent. The mind is its own place [...]. Words are uttered, but fail to enlighten. The things and events to which the symbols refer belong to mutually exclusive realms of experience.
To see ourselves as others see us is a most salutary gift." (Pickwickian sense derken?)
Waiting for Godot'yu Ros and Guil are Dead'e çok benzettim. Okurken hep o geldi aklıma.
Neden Godot? Neden Gogo ve Didi? Pozzo ve Lucky'nin olayını anlamadım ama Estragon Lucky'ydi ve Vladimir Pozzo'ydu bence. Ve existentialist yazılar beni üzdüğü için, şimdilik bunun hakkında bu kadar.
The Doors of Perception'dan da seçmeceler:
"We live together, we act on, and react to, one another; but always and in all circumstances we are by ourselves. The martyrs go hand in hand into the arena; they are crucified alone. Embraced, the lovers desperately try to fuse their insulated ecstasies into a single self-transcendence; in vain. By its very nature every embodied spirit is doomed to suffer and enjoy in solitude. Sensations, feelings, insights, fancies - all these are private and, except through symbols and at second hand, incommunicable. We can pool information about experiences, but never the experiences themselves. From family to nation, every human group is a society of island universes.
Most island universes are sufficiently like one another to permit of inferential understanding or even of mutual empathy or 'feeling into'. Thus remembering our own bereavements and humiliations, we can condole with others in analogous circumstances, can put ourselves (always, of couse, in a slightly Pickwickian sense) in their places. But in certain cases communication between universes is incomplete or even non-existent. The mind is its own place [...]. Words are uttered, but fail to enlighten. The things and events to which the symbols refer belong to mutually exclusive realms of experience.
To see ourselves as others see us is a most salutary gift." (Pickwickian sense derken?)
Cuma
Kapri bu yaz moda mı değil?
Chosen profession: Havuz kenar süpürücülüğü
Yağmurda ve rüzgarda çeşitli çam iğneleri ve sarı tozlar itinayla süpürülür, yer yer küfür edilir. Ücretlere bahşiş dahil değildir.
Neyi fark ettim biliyor musun?
-Gugukçuk kuşu aslında AĞLIYORMUŞ :(
-Bursa'ya geldiğimde postlarım çok wildlife odaklı oluyor
Yağmurda ve rüzgarda çeşitli çam iğneleri ve sarı tozlar itinayla süpürülür, yer yer küfür edilir. Ücretlere bahşiş dahil değildir.
Neyi fark ettim biliyor musun?
-Gugukçuk kuşu aslında AĞLIYORMUŞ :(
-Bursa'ya geldiğimde postlarım çok wildlife odaklı oluyor
Perşembe
Çocuk da yesin
Çok sevdiğim Suri (suuri diye okuyorum) kolye ucumu yaptırsın diye zaaaaaten getirmişim Bursa'ya. Dolan dolan ara ara bir hal oldum. Yoley! Böyle aferin bana anlarını seviyorum.
-Bugün, kabinde giysi denerken bile dans ediyordum. Sevgili içimdeki dans; üç yıldır neredeydin peki?
-Bugün, kabinde giysi denerken bile dans ediyordum. Sevgili içimdeki dans; üç yıldır neredeydin peki?
Çarşamba
Hey Di-Cey
Ne büyük hayal kırıklığı...
Ama dediğim gibi. Hayat, vanilya gibi sarıdır bazen-- bazen bir kurabiye kadar kırılgan, muzlu dondurma gibi yumuşak ve mudpie kadar karışık.
Geç, ama uykum yok. Konuşasım var, konuşasım var ve biraz da hüzün, böyle eser miktarda.
Çok özledim anne, çok özledim.
Buraya da P.S. yakışır: Diyorum sonra içimdeki şaha kalkıyor. 'Peki yaralarım?' diyor, basit, kısa, öz, 'Peki yaralarım.' Peki, ya yaralarım? da olabilir, Peki yaralarım, haklısınız. da olabilir. Önemli olan, iki sözcükle şaha kalkıp beni sarsıp ya uyutuyor ya uyandırıyor emin değilim, pek de uykum yok hani.
P.P.S. Bugünkü 'Ben yetişkinim' çıkışımla çelişince de deli oluyorum, çelişmeyince de. Bağırasım var birazcık.
Anladın artık burayı: Arasam diyorum, arasam zehirimi mi akıtırım kendimi mi kırarım ne yaparım ben bilmiyorum. İçimden geldiği gibi davranmam gerekiyor güya, ama ne bileyim ben içimden ne geliyor ne gelmiyor. Yetişkinim ya güya, güya büyüdüm artık ya hani. Arasam diyorum, hala kuzumla uyuyorum onu da bir arasam. Lanet olsun.
Bu son: She wants to uncall it! She wants to uncall it! She wants to uncall it!
Ama dediğim gibi. Hayat, vanilya gibi sarıdır bazen-- bazen bir kurabiye kadar kırılgan, muzlu dondurma gibi yumuşak ve mudpie kadar karışık.
Geç, ama uykum yok. Konuşasım var, konuşasım var ve biraz da hüzün, böyle eser miktarda.
Çok özledim anne, çok özledim.
Buraya da P.S. yakışır: Diyorum sonra içimdeki şaha kalkıyor. 'Peki yaralarım?' diyor, basit, kısa, öz, 'Peki yaralarım.' Peki, ya yaralarım? da olabilir, Peki yaralarım, haklısınız. da olabilir. Önemli olan, iki sözcükle şaha kalkıp beni sarsıp ya uyutuyor ya uyandırıyor emin değilim, pek de uykum yok hani.
P.P.S. Bugünkü 'Ben yetişkinim' çıkışımla çelişince de deli oluyorum, çelişmeyince de. Bağırasım var birazcık.
Anladın artık burayı: Arasam diyorum, arasam zehirimi mi akıtırım kendimi mi kırarım ne yaparım ben bilmiyorum. İçimden geldiği gibi davranmam gerekiyor güya, ama ne bileyim ben içimden ne geliyor ne gelmiyor. Yetişkinim ya güya, güya büyüdüm artık ya hani. Arasam diyorum, hala kuzumla uyuyorum onu da bir arasam. Lanet olsun.
Bu son: She wants to uncall it! She wants to uncall it! She wants to uncall it!
In Retrospect
Hani bir ara bir şey yazmıştım ya, bazen kötü bir şey değilmiş diye, O YALAN.
Pazartesi
Önümüzdeki jenerasyonlara iki deyim bırakıyoruz:
-Rakı değil meyhane (pipedreams)
-5te uyanmışlık hissi (bendeniz)
Cümlede kullanımı:
"Rakı değil meyhane 5te uyanmışlık hissi veren"
Kendi adını duymak rahatlatıcı mıdır? Öyleyse neden?
Bir de, nereden çıktı bilmiyorum ama Nights in White Satin-
Bu posta eklendikçe ekleniyor ama bana bir şey yardım ediyor yoksa bu çekilecek gibi değil.
-Rakı değil meyhane (pipedreams)
-5te uyanmışlık hissi (bendeniz)
Cümlede kullanımı:
"Rakı değil meyhane 5te uyanmışlık hissi veren"
Kendi adını duymak rahatlatıcı mıdır? Öyleyse neden?
Bir de, nereden çıktı bilmiyorum ama Nights in White Satin-
Bu posta eklendikçe ekleniyor ama bana bir şey yardım ediyor yoksa bu çekilecek gibi değil.
"A Little Party"
Dün sabah 7'de yoga yapmak için Galata'daydık. Ne komik, deli gibi. Oldukça eğlenceliydi. Pisti ama eğlenceliydi. 5:30'da kalkıp bir şey yapmak çok heyecanlı oluyor bazen. Bazen. Matın üzerinde yatarken Galata Kulesine bakıyordum, çok güzel bir histi. Matıma kuş sıçtı.
What do you think GoonRock?
What do you think GoonRock?
Yendiğimi sanıyordum
Sonra birden kaybettiğimi fark ettim.
Sonra birden kaybettiğimi fark ettim.
Cumartesi
Notlar
Güneş yanığım hala acıyor
Başvuru yapmalıyım
Dün gece fasıl sonrası çok güzeldi. Curcuna'yı beğendim. Açık hava, yer var falan.
Güneş yanığım gerçekten çok acıyor
Başvuru yapmalıyım
Dün gece fasıl sonrası çok güzeldi. Curcuna'yı beğendim. Açık hava, yer var falan.
Güneş yanığım gerçekten çok acıyor
Perşembe
Aaaaaaaaaa
Güneş yanığı... Acıyoooooooooooooooooor
Çarşamba
P.S.
Okul bitti ama hocalarımla istediğim gibi vedalaşamadım. Kahrolası son günler.
15 Mayıs
Başlıklarım başlıklardan çok tarihlere dönüştü ama.
Bugün, babamın doğum günü için Bursa'ya gidiyorum, çünkü dün akşam fark ettim ki kızgın olmak güzel bir kaçış olsa da o da ham gerçek kadar yorucu. Gururum kırılınca yapabileceğim birkaç şey var. Ham gerçeki denedim, olmadı: çok üzüldüm. Kızgınlığı denedim, olmadı: çok yoruldum. Franny'yi denedim, olmadı: tek başıma güneş olunca yetmiyormuş. Şimdi ham gerçek, burukluk ve Franny'yi harmanlamaya çalışıyorum. Kendime de inanıyorum bu arada, tabiy, ama kendime inanmam da yetmiyor ya zaman zaman.
Çok kızgın olabilirim çünkü kızacak şeyler bulmakta iyiyim. Ama ben kızgın değilim ki. Kızgın olmadım. Ben, saygı bekliyorum çünkü insan saygı bekler. Blush falan da yok bugün. Belki akşam biraz rakı, o kadar. Sevgimi verebileceğim insanlara yoğunlaştıkça iyileşiyorum. Gelecekteki ben, bunları okuyunca kahkahalarla gül. Kendimi gülünç hissediyorum ama bunun normal olduğunu biliyorum.
Bugün, babamın doğum günü için Bursa'ya gidiyorum, çünkü dün akşam fark ettim ki kızgın olmak güzel bir kaçış olsa da o da ham gerçek kadar yorucu. Gururum kırılınca yapabileceğim birkaç şey var. Ham gerçeki denedim, olmadı: çok üzüldüm. Kızgınlığı denedim, olmadı: çok yoruldum. Franny'yi denedim, olmadı: tek başıma güneş olunca yetmiyormuş. Şimdi ham gerçek, burukluk ve Franny'yi harmanlamaya çalışıyorum. Kendime de inanıyorum bu arada, tabiy, ama kendime inanmam da yetmiyor ya zaman zaman.
Çok kızgın olabilirim çünkü kızacak şeyler bulmakta iyiyim. Ama ben kızgın değilim ki. Kızgın olmadım. Ben, saygı bekliyorum çünkü insan saygı bekler. Blush falan da yok bugün. Belki akşam biraz rakı, o kadar. Sevgimi verebileceğim insanlara yoğunlaştıkça iyileşiyorum. Gelecekteki ben, bunları okuyunca kahkahalarla gül. Kendimi gülünç hissediyorum ama bunun normal olduğunu biliyorum.
Salı
SheWolf:Guetta -Evet evet, yanlış okumadın
Omurgasız çocuklardan bahsedecektim buraya. Kızgınım diyecektim. Tematik konuşacağım diyecektim.
Sonra fark ettim ki eskiden şimdiyi sevdiğim için gelecekten çekinirdim. Artık geleceği sevdiğim için şimdinin geçmesini bekliyorum.
Şimdi geçecek, biliyorum. Şimdi geçecek ve yine memnuniyete ulaşacağım.
scriptumun sonuna eklemeyi unuttum: arkadaş dediğin şey ne güzel. hiç beklemediğin anda arkanı kollayıp destek olmuyorlar mı, BAYILIYORUM
Sonra fark ettim ki eskiden şimdiyi sevdiğim için gelecekten çekinirdim. Artık geleceği sevdiğim için şimdinin geçmesini bekliyorum.
Şimdi geçecek, biliyorum. Şimdi geçecek ve yine memnuniyete ulaşacağım.
scriptumun sonuna eklemeyi unuttum: arkadaş dediğin şey ne güzel. hiç beklemediğin anda arkanı kollayıp destek olmuyorlar mı, BAYILIYORUM
Pazartesi
Mayıs kafası yalanım yok
Yes I've got enough love to start my own religion
En güzel hatırlatıcı tuz olabilir. İki kusurlu yuvarlak halinde, her gün önünde mesela.
Ben ne okuyacağım acaba?
En güzel hatırlatıcı tuz olabilir. İki kusurlu yuvarlak halinde, her gün önünde mesela.
Ben ne okuyacağım acaba?
Vuhuu
Not düşmeyi unuttum:
Fahri şeker kafası ile resmi email ya-zıl-mı-yoor
Fahri şeker kafası ile resmi email ya-zıl-mı-yoor
Son 3 gün ve 2 gece
Haydi Derya, dayan
dediğini duyabiliyorum.
Blush kapağının çevir-aç olmasının yararlarından biri bu olsa gerek.
Hatırlamam gereken şeylerden biri, ilgiye muhtaç insanların birbirine tutunduğudur. Çocuklar ilk önce kendine benzeyene yaklaşırlar. Düşüncesizler düşüncesizleri bulur, çoluk çocuk da çoluk çocukla takılır. Bu budur. Bununla baş etmek için Blush'a ihtiyacım yok elbet.
Eğer bu evi Eylül'de kiraya verirlerse, üniversiteden geldiğim zamanlarda kalacak yerim olmayacak mı? Umarım ablamın kendi evi olur. Kendi evi olmazsa ben nereye sığarım? Teyzem taaaaaaaaa nerede. Fırsatlar şehri İstanbul'da kendi mağaran olmadıkça rahat var mı ki? Bursa çok yakın, ama bir o kadar da uzak. Vapur parası malum. Aslında huzurlu, yalanım yok. Ama ya annemin deniz gören ev hayali? İki yıl dayanamaz mıyız anne? İKİ YIL DAYANAMAZ MIYIZ?
Bugün tırnağımı kırdım. İçimde gürüldeyen kızgınlığın dışarı fışkırması gibi bir acıydı. Etrafıma saldırmadım. Yer yer takdiri hak ediyorum.
Babam. Dünyada en çok sevdiğim insan. Babikom benim. Bizlerden sonra sen de depresirsen biz neyleyelim? Verin evi kiraya. Beni Türkiye'ye bile uçurmayın yeter ki senin kafan rahat olsun diyesim var. Ben hayatta en çok babamı sevdim. Babam, canım, babikom. Senin için sonsuz son-gün-sabahı kaçırırım. Ne de olsa, babam sağolsun.
dediğini duyabiliyorum.
Blush kapağının çevir-aç olmasının yararlarından biri bu olsa gerek.
Hatırlamam gereken şeylerden biri, ilgiye muhtaç insanların birbirine tutunduğudur. Çocuklar ilk önce kendine benzeyene yaklaşırlar. Düşüncesizler düşüncesizleri bulur, çoluk çocuk da çoluk çocukla takılır. Bu budur. Bununla baş etmek için Blush'a ihtiyacım yok elbet.
Eğer bu evi Eylül'de kiraya verirlerse, üniversiteden geldiğim zamanlarda kalacak yerim olmayacak mı? Umarım ablamın kendi evi olur. Kendi evi olmazsa ben nereye sığarım? Teyzem taaaaaaaaa nerede. Fırsatlar şehri İstanbul'da kendi mağaran olmadıkça rahat var mı ki? Bursa çok yakın, ama bir o kadar da uzak. Vapur parası malum. Aslında huzurlu, yalanım yok. Ama ya annemin deniz gören ev hayali? İki yıl dayanamaz mıyız anne? İKİ YIL DAYANAMAZ MIYIZ?
Bugün tırnağımı kırdım. İçimde gürüldeyen kızgınlığın dışarı fışkırması gibi bir acıydı. Etrafıma saldırmadım. Yer yer takdiri hak ediyorum.
Babam. Dünyada en çok sevdiğim insan. Babikom benim. Bizlerden sonra sen de depresirsen biz neyleyelim? Verin evi kiraya. Beni Türkiye'ye bile uçurmayın yeter ki senin kafan rahat olsun diyesim var. Ben hayatta en çok babamı sevdim. Babam, canım, babikom. Senin için sonsuz son-gün-sabahı kaçırırım. Ne de olsa, babam sağolsun.
Pazar
İki güne inat
Delicesine delicesine kafamız güzel. Serimiz hoş. Hayat güzel
Ailemdeki kadınların değerini anladım
Franny and Zooey'i oldukça beğendim
Buraya daha çok şey yazacaktım ama unuttum
Ailemdeki kadınların değerini anladım
Franny and Zooey'i oldukça beğendim
Buraya daha çok şey yazacaktım ama unuttum
Cumartesi
Liste.9
Bugünün notları:
- Kilo aldım
- Maydanoz almayı unuttum
- Yarın sabah anneme çiçek almak istiyorum
- Sabah Selma Teyze - annem - ben kahvaltı ettik (BAL KAYMAK)
- Yarın Deniz kahvaltıya gelecek
- Yarın 14:00 Kanyon Ayhan Sicimoğlu (anam istedi)
- Ölü gibi uyuduk bugün
- Evde su olması ÇOK GÜZEL bir şey
- Annemi çok seviyorum
Cuma
... ... ...
Bu cuma, Büyük Umutlarımız yıkıldı ama sushi yedik. Sonra Deniz'i gördüm. Nispeten ilginç bir geceydi. Hiç içmedim? Deniz'in yarasının içi siyah. oooooooooof of
Perşembe
Hıçkırıkla güldüğüm perşembe
Gelecekteki ben,
Yazdıklarım yalnızca benden sana kalsın diye yazıyor olsaydım belli ki kağıda dökerdim. Ancak bu akşam neden kağıda değil de internete yazdığımı anlamıyorum. İnternete yazmak, yargılanmak demek ne de olsa. Yine de dizelerle karışık düz yazı niteliğindeki beyin kusmamı buraya yapıyorum ki, hepsi derli toplu bir arada olsun.
Gelecekteki ben, bal gibi ve apaçık pişmanım. Gelecekteki ben, ben şimdi büyüyorum ama bunun bu kadar acı vermesinin nedeni buna ihtiyacım olmadığına inanmam. Bu yaz halamın ölümünden bir şey öğrendiysem, o da acının hak edilmesi gerekmediğidir. Acı, vardır. Üstelik bazen ölünü gömmene bile izin yoktur.
Gelecekteki ben, ben şimdi gömemediğim bir ölünün arkasından çürük cesedini her gün koklamak zorundayım. Gelecekteki ben, annem her zaman benim için en iyisini istiyor ama daha da önemlisi etrafımdakileri en iyi o okuyor. Annemin dediklerini uygulamasan bile onu hep dinle. Annem zor bir kadın. Ama geceyarısı arayıp paylaştığında seninle ağlayan iki insandan biri.
Gelecekteki ben, güneş olmak sadece güneşe ulaşmakla olmuyormuş. Bazen kendini piri sandığın bırakmak alıştığın kadar kolay olmuyormuş. Tabi ki en önemlisi, çoluğa çocuğa güven olmuyormuş. Düşünebilmek senin suçun değil, düşünememek onların ayıbıymış. Ve bir baba, kızını hem bir dedenin torununu sevdiği gibi, hem de gençliğinin tutkulu aşkıyla sever gibi severmiş.
Gelecekteki ben, halam ve dedem öldüğünde pişmanlıksız yası öğrenmişim. Şimdi ise morfin dozunu artırdığın hastanın, hayatının tam ortasını yakarak tüm odak noktalarını yıkan çürük cesediyle karşı karşıya geliyorum. Güneş olmanın her zaman en iyisi olmadığını biliyorum, ama bundan güneş olmaya çalışarak çıkacağım ve sen de umarım benimle gurur duyacaksın.
Gelecekteki ben, ben insan olmanın ne demek olduğunu bilmeden insan olmaya çalışıyorum. "I seek balance in myself as well as my surroundings."Analiz ile duygunun dengesini bulmaya çalışıyorum. Bunu okurken beni öyle yargıla.
Yazdıklarım yalnızca benden sana kalsın diye yazıyor olsaydım belli ki kağıda dökerdim. Ancak bu akşam neden kağıda değil de internete yazdığımı anlamıyorum. İnternete yazmak, yargılanmak demek ne de olsa. Yine de dizelerle karışık düz yazı niteliğindeki beyin kusmamı buraya yapıyorum ki, hepsi derli toplu bir arada olsun.
Gelecekteki ben, bal gibi ve apaçık pişmanım. Gelecekteki ben, ben şimdi büyüyorum ama bunun bu kadar acı vermesinin nedeni buna ihtiyacım olmadığına inanmam. Bu yaz halamın ölümünden bir şey öğrendiysem, o da acının hak edilmesi gerekmediğidir. Acı, vardır. Üstelik bazen ölünü gömmene bile izin yoktur.
Gelecekteki ben, ben şimdi gömemediğim bir ölünün arkasından çürük cesedini her gün koklamak zorundayım. Gelecekteki ben, annem her zaman benim için en iyisini istiyor ama daha da önemlisi etrafımdakileri en iyi o okuyor. Annemin dediklerini uygulamasan bile onu hep dinle. Annem zor bir kadın. Ama geceyarısı arayıp paylaştığında seninle ağlayan iki insandan biri.
Gelecekteki ben, güneş olmak sadece güneşe ulaşmakla olmuyormuş. Bazen kendini piri sandığın bırakmak alıştığın kadar kolay olmuyormuş. Tabi ki en önemlisi, çoluğa çocuğa güven olmuyormuş. Düşünebilmek senin suçun değil, düşünememek onların ayıbıymış. Ve bir baba, kızını hem bir dedenin torununu sevdiği gibi, hem de gençliğinin tutkulu aşkıyla sever gibi severmiş.
Gelecekteki ben, halam ve dedem öldüğünde pişmanlıksız yası öğrenmişim. Şimdi ise morfin dozunu artırdığın hastanın, hayatının tam ortasını yakarak tüm odak noktalarını yıkan çürük cesediyle karşı karşıya geliyorum. Güneş olmanın her zaman en iyisi olmadığını biliyorum, ama bundan güneş olmaya çalışarak çıkacağım ve sen de umarım benimle gurur duyacaksın.
Gelecekteki ben, ben insan olmanın ne demek olduğunu bilmeden insan olmaya çalışıyorum. "I seek balance in myself as well as my surroundings."Analiz ile duygunun dengesini bulmaya çalışıyorum. Bunu okurken beni öyle yargıla.
Çarşamba
8 Mayıs Çarşamba'nın kaydıdır
Evimde önce su yoktu, sonra TTNet (yıllar boyunca ULUS'UN DA FİBERİ OLSUN kampanyamın sonucu olarak, ben gitmeden önce) fiber döşemeye karar verdiği için internetim ve ev telefonum da gitti. Şimdiyse, bilgisayarımı ve şampuanımı alıp geldiğim Selin'in evinde, Selma teyzeyle oturuyoruz. Ne garip değil mi hayat?
Salı
Mtpvdfrslz
How I Met Your Mother'ın bu haftaki bölümü How To Fight Loneliness ile bitti.
Hamileyim sanki, sular kesildi diye ağlıyorum.
http://25.media.tumblr.com/tumblr_lxig7pr9SF1qhc20lo1_r1_500.gif
Hamileyim sanki, sular kesildi diye ağlıyorum.
http://25.media.tumblr.com/tumblr_lxig7pr9SF1qhc20lo1_r1_500.gif
Pazartesi
OKUL BİTMEK ÜZERE
güle güle guld
güle güle guld
Pazar
When in need of guidance
Teyzemle konuştum, iyi geleceğini ummuştum. Şimdi düşündüğümden çok daha kötü hissediyorum.
"ING: I Need Guidance" adlı kişisel gelişim kitabımı tüm kitapevlerinde bulabilirsiniz.
Bu noktada, tanrı beni teknolojiyle sınıyor. Sadece telefon ve bilgisayar değil, telefon ve bilgisayarın içinde barındırdıkları çeşitli imkanlar bir bir bana 'Bu fikir kötü ama belki iyi hissettirir' diyenler gibi göz kırpıyor.
"ING: I Need Guidance" adlı kişisel gelişim kitabımı tüm kitapevlerinde bulabilirsiniz.
Bu noktada, tanrı beni teknolojiyle sınıyor. Sadece telefon ve bilgisayar değil, telefon ve bilgisayarın içinde barındırdıkları çeşitli imkanlar bir bir bana 'Bu fikir kötü ama belki iyi hissettirir' diyenler gibi göz kırpıyor.
Perşembe
Perşembeyi cumaya bağlayan gece
Düşündüğümden çok daha acı.
*
Evet düşündüğümden çok daha acı dolu bir gece geçirdim, ama biraz sürreel olduğu için tam olarak da ne düşüneyim bilemiyorum. Babamı o Bursa'ya dönmeden önce göremedim ama sesi güzel geliyordu, sonra maçı kaybettiler ama neyse. Ben de yoğurt-nane-incirli bir şey yedim, adı Çatlak. Sonraaaa
@ARKAODA W/ 3 OTHERS (highlight? most definitely in the top three)
Haşhaşlı kek yedik çay içtik, üstüne bir de dondurma yedik -hayatımda yediğim kötü kavunlu dondurmalardandı- çay içtik,
bir de Gevende izledik. Gelecekteki ben, konser nasıldı diye soracak.sın. Sanırım karışık duygularım var konser hakkında. İnsanların her an sürekli kendini kaybediyor olması güzeldi. Belim, boynum, beyinciğim ve kulak zarlarım için kötüydü. Bir de çok güzel havalarda giderken tam ortada bir melankoliğe bağladılar ki (herhalde hazırmışım) biraz acıydı, sonrasında uzun süre toparlanamadım, neyse ki beklediğim iki parça ondan önce gelmişti. Son iki parçadaysa artık beyinciğim daha fazla alamayağına karar verdi ve sürreel deneyimin doruğuna ulaştım -bu gece içinde karşılaştırıldığında-. O noktada sadece insanların yüz ifadelerini izliyordum ki o da biraz fantastikti.
Gece iki buçukta köprüde kaza olmuştu. Eve döndüğümde HER YER sis kaplıydı, harika bir görüntüydü ama korkmadım değil ne yalan söyleyeyim. Bir de beni vapura beş lira indirimli bırakan adamın aksine, iki liram çıkmadığı için kem kümleyen amcaya alındım ne diyeyim. Racon, geç saatte tek başına taksiye binen kızı -olursa- bedavaya bile bırakmaktır. Aaa.
Kulak çınlamasından uyuyamadım ama sabah sabah çayımı demledim mutluyum.
*
Evet düşündüğümden çok daha acı dolu bir gece geçirdim, ama biraz sürreel olduğu için tam olarak da ne düşüneyim bilemiyorum. Babamı o Bursa'ya dönmeden önce göremedim ama sesi güzel geliyordu, sonra maçı kaybettiler ama neyse. Ben de yoğurt-nane-incirli bir şey yedim, adı Çatlak. Sonraaaa
@ARKAODA W/ 3 OTHERS (highlight? most definitely in the top three)
Haşhaşlı kek yedik çay içtik, üstüne bir de dondurma yedik -hayatımda yediğim kötü kavunlu dondurmalardandı- çay içtik,
bir de Gevende izledik. Gelecekteki ben, konser nasıldı diye soracak.sın. Sanırım karışık duygularım var konser hakkında. İnsanların her an sürekli kendini kaybediyor olması güzeldi. Belim, boynum, beyinciğim ve kulak zarlarım için kötüydü. Bir de çok güzel havalarda giderken tam ortada bir melankoliğe bağladılar ki (herhalde hazırmışım) biraz acıydı, sonrasında uzun süre toparlanamadım, neyse ki beklediğim iki parça ondan önce gelmişti. Son iki parçadaysa artık beyinciğim daha fazla alamayağına karar verdi ve sürreel deneyimin doruğuna ulaştım -bu gece içinde karşılaştırıldığında-. O noktada sadece insanların yüz ifadelerini izliyordum ki o da biraz fantastikti.
Gece iki buçukta köprüde kaza olmuştu. Eve döndüğümde HER YER sis kaplıydı, harika bir görüntüydü ama korkmadım değil ne yalan söyleyeyim. Bir de beni vapura beş lira indirimli bırakan adamın aksine, iki liram çıkmadığı için kem kümleyen amcaya alındım ne diyeyim. Racon, geç saatte tek başına taksiye binen kızı -olursa- bedavaya bile bırakmaktır. Aaa.
Kulak çınlamasından uyuyamadım ama sabah sabah çayımı demledim mutluyum.
Çarşamba
Anneler Bilir
Amma büyük bir aferin alıcam var yaaaa
Bu arada Pepperidge Farm'ın caramel and milk chocolate chunk soft baked'lerini artık bulamıyordum, sonra bugün A La Turka adlı markaya rastladım ve evet, yanlış duymadınız, aynı tat aynı yumuşaklık. Çarşambalar o kadar da fena değilmiş değil mi?
O değil de, kendimle çok gurur duyuyorum.
Bu arada Pepperidge Farm'ın caramel and milk chocolate chunk soft baked'lerini artık bulamıyordum, sonra bugün A La Turka adlı markaya rastladım ve evet, yanlış duymadınız, aynı tat aynı yumuşaklık. Çarşambalar o kadar da fena değilmiş değil mi?
O değil de, kendimle çok gurur duyuyorum.
List.Catharsis
Önce küçük kutuyla başlayayım demiştim ama en büyük dönüm noktası olan ile başlamak istiyorum:
Japonya Medya Sanatları Festivali 6 Ağustos-3 Ekim 2010 Pera Müzesi : Bir cumartesiydi, o sıralar ard arda birçok cumartesi gelmişti. Kahvaltılar, yürüyüşe çıkmalar, ve tabi ki Taksim Starbucks'ta pipedreams ile 'Acaba mı' konulu konuşmam. Bu broşür de Pera Müzesi'nde hep beraber çeşitli Japon Medya Sanatlarını incelememizden. Takdir edersin ki aklımda sadece bir tanesi kaldı: Evi su altında kaldıkça üstüne kat çıkarak yaşayan adamın çizgisi. Minik televizyonun başında, üstelik yan yana bile değilken kalbim duracak gibi olmuştu, çok iyi hatırlıyorum, hızlı nefes almıştım bir iki, ve o anda aşık olduğumu anlamıştım. (klişe olup olmaması önemli değil)
Küçük kutuya gelirsek:
Pembe karton fil : Üzgün olduğumda pembe filleri düşünerek gülümsediğim zamanlarda, artık öyle mi emin bile değilim ama yine de konuşmalarda ister istemez fil diyorum, ve hep hep hep bana bir şey yapmasını istediğim o insan bana pembe kartondan fil yapıp getirmişti. Pembe fil! Hem de origami! Üstelik gözleri ve tırnakları çizili, burnu da bir türlü yapışmayan. Bu karton pembe fil çantamda ve baş ucumda uzuun zaman geçirdi.
Little Miss Sunshine anahtarlığı : 17 yaş doğumgünü hediye-ler-imin bir parçası. Onun dünyasını biraz daha iyi bir yer yaptığımı söyleyen minik ama ağır şey. Bütün yaz onu nasıl yanımda dolaştırdım, nasıl ona bakarak ağladım belli değil. Kırk iki gün mü neydi ayrı kalışımız, saatlerini saymıştım. Daha kötüsü, bu hediye-ler-i almaya giderken yolda ağlamıştım, neyse ki güneş gözlüğüm vardı. Nasıl aşıktım nasıl aşıktım, düşündükçe kalbim acıyor.
Minik cam pembe fil : Alaçatı'da dolaşırken pazarda Bir dakika ben geliyorum diye gidip bana aldığı minik cam pembe fil. Sahip olduğum veya etrafımda var olan tüm cansız varlıklar arasında tartışmasız en çok sevdiğim şeydi. O kadar minik ki. Bu minik cam pembe fil hakkında ne yazsam yetersiz.
Cam kaplumbağa : Bir kolye ucu olarak asla kullanamamış olsam da bu fıstık yeşili kaplumbağaya her baktığımda gülümserdim, ama biraz kırgınlık hissini hatırlatır. Sanırım o yaz hiiiiiç mi hiç görüşemediğimiz için.
Küçük kutu bu şekilde sonlandı. Ağlamıyorum ve beklediğimin aksine daha kırgın hissediyorum. Gelelim renkli kutuya. Sıraya koyamayacağım için rasgele başlıyorum.
Mangerie : Üstünde sepia bir Bebek resmi olan ve 'mangerie' yazan kart. Çok lezzetli bir levrek salatası yemiştim. Çok da büyük hissetmiştim. Bebek'te sevgilimle öğle yemeği. Çok sevimliydi, birbirimizi çok seviyorduk ve hiç elini bırakmak istemiyordum.
İçinde taş olan ipli sarı zarf : Kutuya sığmayan aynalar düzeneğinin ve kuruttuğum gülün bir parçası. Sparknotes'ta bir slayt vardı, 2009'da sanırım. Orada, bir düzine gül alamayacak sevgililerin iki aynayı açılı yapıştırarak ortasına gül koyduklarında, uzaktan aynı etkiyi yaratabileceklerini yazıyordu. Bir sonraki slaytta ise kızlara, bir düzine gülü her zaman taş atarak test etmeleri gerektiğini, ayna kırılırsa tek bir gül olduğunu anlayacakları yazıyordu. Ya da öyle bir şey. O slaytı da ne kadar sevdiğimi biliyordu. İlk sevgililer günümüzde de o uğraşıp iki aynayı birbirine sabitlemiş, ortasına bir gül asmış, bana da içinde taş olan bir zarf vermişti. Dünyanın en romantik sevgililer günü hediyesini almıştım. Taşı hiç açmadım, hala saklıyorum. Aynayı iki yıl dolabımda kullandıktan sonra eve getirdim, gül de odamda duruyor.
Purple Ronnie's Little Book of Pants : Siyah bir torbada saklı tuttuğum için buraya yazmayacağım çeşitli kitap ve oyuncakların bir uzantısı olan bu kitabı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum açıkçası. Ama oturup beraber okumuştuk ve çok gülmüştük.
Mavi defter : 17 yaş doğumgünü hediyem. Doğum günü çocuklarını sayarak başlamış. Christina C Bakker-Van Bosse feministmiş, yazıyor. Lee Ryan'ın iki resmi var. Özgürlük Heykeli o gün New York limanına ulaşmış. 15 dilde İyi ki doğdun yazıyor. Ellerini açarak kooooocaman diyen bir çöp adam var (işte bu noktada ağlamaya başladım). Fil resmini pembeye boyamış. İkimizin gülen bir resmi var. İkimizin çok az resmi var ama olanlar çok güzel. Bak ama dokunma! ve Acelesi yok! işaretleri var. 7. ay olmasına rağmen 'çok 11 ay' demiş. 'Yazın seni çok özleyeceğim' yazıyor (bu noktada hıçkırıyorum). Bana o çok sevdiğim yeşil kazağını vermiş. Ona paint'te çizdiğim 'Ogol' resmi var. 'Her sabah okula geldiğimde mutlu olmamı sağladığın için çok teşekkür ederim.' yazıyor. Arkasında da o kırk iki günümü geri sayışımın detaylı bir kanıtı var. O yanımdaymış gibi her gün birkaç kere yazmışım deftere. Sonunda da:
'28/07/11 02:43 GMT-5 Gastronomik cennete uğradığım yemeklerden biriydi. Marmarabirlik'in yağ-limon karışımını öpeyim ya Rabbim nasıl bir özlem bu salata sosuna... Kek o kadar güzeldi ki. Beklemiyordum ama biraz vişne tadı vardı. Ne oluyorum Allahım! :) Eve dönüyorum! 7 saat kadar sonra. 29/07/11 17:00 GMT+2 Mmm... Çay.' yazmışım. Bir hafta dışında sürekli kötü kamp yemeklerine maruz kalışımın etkileri... Bu defteri çook uzun zamandır okumamıştım. İlişkimiz ne kadar güzelmiş.
Son olarak bana yazdığı kartlar var. 7 tane ama bir tanesi iç içe birkaç taneden oluşuyor.
Kartlar : Bana beni sevdiğini hatırlatmak için büyük gözlü mavi bir balığın arkasına KOCAMAN yazmış. Sonra aynı kartı ikinci sevgililer günümüzde almış, içinde aynı kartın küçüğü var ve üstünde 'Sana bunu yeterince söylediğimi düşünmüyorum' yazıyor. Evet. Evet. Üstünde peynir olan bir kartta da 11 ay olduğunu ve benim deli olduğumu yazmış. 18 yaş doğumgünümde noktalı bir kart alıp eğlenmiş. Bir yeni yıl kartı var, içine dünya tatlısı bir pembe fil çizmiş. İç içe olan kartın üstünde 'Welcoming a New Baby' yazıyor ve yumurtadan çıkan bir oğlan resmi var. İçinde 'bebek seneye, daha çok erken' ve 'bebekler yumurtadan çıkmaz' yazıyor. Yandaki zarfın içindeki kartın içindeki zarfın üstünde pembe bir fil var, ve tanrım ne güzel fil çiziyor, ve böyle giderken en küçük zarfın içinde bir kart vardı sanırım, çünkü içi boyalı, ama şu an bulamıyorum. Bu çok üzücü, neden bulamıyorum acaba. Belki de hiç kart yoktu. Sanırım hiç bilemeyeceğim. Bana gönderdiği son iki kartın biri Nepal'den biri Hindistan'dan. Bir daha hiç kart vermedi.
Bu postun amacı neydi, sonunda ne hissediyorum hep karışık. Aslında bunlara son bir kez bakıp kaldırmayı düşünüyordum ki dün akşam kendimi şaşırtan bir risk aldım. O yüzden, bu bir hatırlama'ya döndü, ama şimdi de bunların hiçbirini bir daha asla yaşayamayacağımı düşündüğüm için çok üzülüyorum. Belki sadece biraz zaman lazım, ama zamanım hızlıca daralıyor. Neyin benim için iyi, neyin onun için iyi olduğunu bile ayırt edemez oldum. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim şey, ağır olduğu.
Japonya Medya Sanatları Festivali 6 Ağustos-3 Ekim 2010 Pera Müzesi : Bir cumartesiydi, o sıralar ard arda birçok cumartesi gelmişti. Kahvaltılar, yürüyüşe çıkmalar, ve tabi ki Taksim Starbucks'ta pipedreams ile 'Acaba mı' konulu konuşmam. Bu broşür de Pera Müzesi'nde hep beraber çeşitli Japon Medya Sanatlarını incelememizden. Takdir edersin ki aklımda sadece bir tanesi kaldı: Evi su altında kaldıkça üstüne kat çıkarak yaşayan adamın çizgisi. Minik televizyonun başında, üstelik yan yana bile değilken kalbim duracak gibi olmuştu, çok iyi hatırlıyorum, hızlı nefes almıştım bir iki, ve o anda aşık olduğumu anlamıştım. (klişe olup olmaması önemli değil)
Küçük kutuya gelirsek:
Pembe karton fil : Üzgün olduğumda pembe filleri düşünerek gülümsediğim zamanlarda, artık öyle mi emin bile değilim ama yine de konuşmalarda ister istemez fil diyorum, ve hep hep hep bana bir şey yapmasını istediğim o insan bana pembe kartondan fil yapıp getirmişti. Pembe fil! Hem de origami! Üstelik gözleri ve tırnakları çizili, burnu da bir türlü yapışmayan. Bu karton pembe fil çantamda ve baş ucumda uzuun zaman geçirdi.
Little Miss Sunshine anahtarlığı : 17 yaş doğumgünü hediye-ler-imin bir parçası. Onun dünyasını biraz daha iyi bir yer yaptığımı söyleyen minik ama ağır şey. Bütün yaz onu nasıl yanımda dolaştırdım, nasıl ona bakarak ağladım belli değil. Kırk iki gün mü neydi ayrı kalışımız, saatlerini saymıştım. Daha kötüsü, bu hediye-ler-i almaya giderken yolda ağlamıştım, neyse ki güneş gözlüğüm vardı. Nasıl aşıktım nasıl aşıktım, düşündükçe kalbim acıyor.
Minik cam pembe fil : Alaçatı'da dolaşırken pazarda Bir dakika ben geliyorum diye gidip bana aldığı minik cam pembe fil. Sahip olduğum veya etrafımda var olan tüm cansız varlıklar arasında tartışmasız en çok sevdiğim şeydi. O kadar minik ki. Bu minik cam pembe fil hakkında ne yazsam yetersiz.
Cam kaplumbağa : Bir kolye ucu olarak asla kullanamamış olsam da bu fıstık yeşili kaplumbağaya her baktığımda gülümserdim, ama biraz kırgınlık hissini hatırlatır. Sanırım o yaz hiiiiiç mi hiç görüşemediğimiz için.
Küçük kutu bu şekilde sonlandı. Ağlamıyorum ve beklediğimin aksine daha kırgın hissediyorum. Gelelim renkli kutuya. Sıraya koyamayacağım için rasgele başlıyorum.
Mangerie : Üstünde sepia bir Bebek resmi olan ve 'mangerie' yazan kart. Çok lezzetli bir levrek salatası yemiştim. Çok da büyük hissetmiştim. Bebek'te sevgilimle öğle yemeği. Çok sevimliydi, birbirimizi çok seviyorduk ve hiç elini bırakmak istemiyordum.
İçinde taş olan ipli sarı zarf : Kutuya sığmayan aynalar düzeneğinin ve kuruttuğum gülün bir parçası. Sparknotes'ta bir slayt vardı, 2009'da sanırım. Orada, bir düzine gül alamayacak sevgililerin iki aynayı açılı yapıştırarak ortasına gül koyduklarında, uzaktan aynı etkiyi yaratabileceklerini yazıyordu. Bir sonraki slaytta ise kızlara, bir düzine gülü her zaman taş atarak test etmeleri gerektiğini, ayna kırılırsa tek bir gül olduğunu anlayacakları yazıyordu. Ya da öyle bir şey. O slaytı da ne kadar sevdiğimi biliyordu. İlk sevgililer günümüzde de o uğraşıp iki aynayı birbirine sabitlemiş, ortasına bir gül asmış, bana da içinde taş olan bir zarf vermişti. Dünyanın en romantik sevgililer günü hediyesini almıştım. Taşı hiç açmadım, hala saklıyorum. Aynayı iki yıl dolabımda kullandıktan sonra eve getirdim, gül de odamda duruyor.
Purple Ronnie's Little Book of Pants : Siyah bir torbada saklı tuttuğum için buraya yazmayacağım çeşitli kitap ve oyuncakların bir uzantısı olan bu kitabı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum açıkçası. Ama oturup beraber okumuştuk ve çok gülmüştük.
Mavi defter : 17 yaş doğumgünü hediyem. Doğum günü çocuklarını sayarak başlamış. Christina C Bakker-Van Bosse feministmiş, yazıyor. Lee Ryan'ın iki resmi var. Özgürlük Heykeli o gün New York limanına ulaşmış. 15 dilde İyi ki doğdun yazıyor. Ellerini açarak kooooocaman diyen bir çöp adam var (işte bu noktada ağlamaya başladım). Fil resmini pembeye boyamış. İkimizin gülen bir resmi var. İkimizin çok az resmi var ama olanlar çok güzel. Bak ama dokunma! ve Acelesi yok! işaretleri var. 7. ay olmasına rağmen 'çok 11 ay' demiş. 'Yazın seni çok özleyeceğim' yazıyor (bu noktada hıçkırıyorum). Bana o çok sevdiğim yeşil kazağını vermiş. Ona paint'te çizdiğim 'Ogol' resmi var. 'Her sabah okula geldiğimde mutlu olmamı sağladığın için çok teşekkür ederim.' yazıyor. Arkasında da o kırk iki günümü geri sayışımın detaylı bir kanıtı var. O yanımdaymış gibi her gün birkaç kere yazmışım deftere. Sonunda da:
'28/07/11 02:43 GMT-5 Gastronomik cennete uğradığım yemeklerden biriydi. Marmarabirlik'in yağ-limon karışımını öpeyim ya Rabbim nasıl bir özlem bu salata sosuna... Kek o kadar güzeldi ki. Beklemiyordum ama biraz vişne tadı vardı. Ne oluyorum Allahım! :) Eve dönüyorum! 7 saat kadar sonra. 29/07/11 17:00 GMT+2 Mmm... Çay.' yazmışım. Bir hafta dışında sürekli kötü kamp yemeklerine maruz kalışımın etkileri... Bu defteri çook uzun zamandır okumamıştım. İlişkimiz ne kadar güzelmiş.
Son olarak bana yazdığı kartlar var. 7 tane ama bir tanesi iç içe birkaç taneden oluşuyor.
Kartlar : Bana beni sevdiğini hatırlatmak için büyük gözlü mavi bir balığın arkasına KOCAMAN yazmış. Sonra aynı kartı ikinci sevgililer günümüzde almış, içinde aynı kartın küçüğü var ve üstünde 'Sana bunu yeterince söylediğimi düşünmüyorum' yazıyor. Evet. Evet. Üstünde peynir olan bir kartta da 11 ay olduğunu ve benim deli olduğumu yazmış. 18 yaş doğumgünümde noktalı bir kart alıp eğlenmiş. Bir yeni yıl kartı var, içine dünya tatlısı bir pembe fil çizmiş. İç içe olan kartın üstünde 'Welcoming a New Baby' yazıyor ve yumurtadan çıkan bir oğlan resmi var. İçinde 'bebek seneye, daha çok erken' ve 'bebekler yumurtadan çıkmaz' yazıyor. Yandaki zarfın içindeki kartın içindeki zarfın üstünde pembe bir fil var, ve tanrım ne güzel fil çiziyor, ve böyle giderken en küçük zarfın içinde bir kart vardı sanırım, çünkü içi boyalı, ama şu an bulamıyorum. Bu çok üzücü, neden bulamıyorum acaba. Belki de hiç kart yoktu. Sanırım hiç bilemeyeceğim. Bana gönderdiği son iki kartın biri Nepal'den biri Hindistan'dan. Bir daha hiç kart vermedi.
Bu postun amacı neydi, sonunda ne hissediyorum hep karışık. Aslında bunlara son bir kez bakıp kaldırmayı düşünüyordum ki dün akşam kendimi şaşırtan bir risk aldım. O yüzden, bu bir hatırlama'ya döndü, ama şimdi de bunların hiçbirini bir daha asla yaşayamayacağımı düşündüğüm için çok üzülüyorum. Belki sadece biraz zaman lazım, ama zamanım hızlıca daralıyor. Neyin benim için iyi, neyin onun için iyi olduğunu bile ayırt edemez oldum. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim şey, ağır olduğu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)