Çarşamba

List.Catharsis

Önce küçük kutuyla başlayayım demiştim ama en büyük dönüm noktası olan ile başlamak istiyorum:

Japonya Medya Sanatları Festivali 6 Ağustos-3 Ekim 2010 Pera Müzesi : Bir cumartesiydi, o sıralar ard arda birçok cumartesi gelmişti. Kahvaltılar, yürüyüşe çıkmalar, ve tabi ki Taksim Starbucks'ta pipedreams ile 'Acaba mı' konulu konuşmam. Bu broşür de Pera Müzesi'nde hep beraber çeşitli Japon Medya Sanatlarını incelememizden. Takdir edersin ki aklımda sadece bir tanesi kaldı: Evi su altında kaldıkça üstüne kat çıkarak yaşayan adamın çizgisi. Minik televizyonun başında, üstelik yan yana bile değilken kalbim duracak gibi olmuştu, çok iyi hatırlıyorum, hızlı nefes almıştım bir iki, ve o anda aşık olduğumu anlamıştım. (klişe olup olmaması önemli değil)

Küçük kutuya gelirsek:

Pembe karton fil : Üzgün olduğumda pembe filleri düşünerek gülümsediğim zamanlarda, artık öyle mi emin bile değilim ama yine de konuşmalarda ister istemez fil diyorum, ve hep hep hep bana bir şey yapmasını istediğim o insan bana pembe kartondan fil yapıp getirmişti. Pembe fil! Hem de origami! Üstelik gözleri ve tırnakları çizili, burnu da bir türlü yapışmayan. Bu karton pembe fil çantamda ve baş ucumda uzuun zaman geçirdi.

Little Miss Sunshine anahtarlığı : 17 yaş doğumgünü hediye-ler-imin bir parçası. Onun dünyasını biraz daha iyi bir yer yaptığımı söyleyen minik ama ağır şey. Bütün yaz onu nasıl yanımda dolaştırdım, nasıl ona bakarak ağladım belli değil. Kırk iki gün mü neydi ayrı kalışımız, saatlerini saymıştım. Daha kötüsü, bu hediye-ler-i almaya giderken yolda ağlamıştım, neyse ki güneş gözlüğüm vardı. Nasıl aşıktım nasıl aşıktım, düşündükçe kalbim acıyor.

Minik cam pembe fil : Alaçatı'da dolaşırken pazarda Bir dakika ben geliyorum diye gidip bana aldığı minik cam pembe fil. Sahip olduğum veya etrafımda var olan tüm cansız varlıklar arasında tartışmasız en çok sevdiğim şeydi. O kadar minik ki. Bu minik cam pembe fil hakkında ne yazsam yetersiz.

Cam kaplumbağa : Bir kolye ucu olarak asla kullanamamış olsam da bu fıstık yeşili kaplumbağaya her baktığımda gülümserdim, ama biraz kırgınlık hissini hatırlatır. Sanırım o yaz hiiiiiç mi hiç görüşemediğimiz için.

Küçük kutu bu şekilde sonlandı. Ağlamıyorum ve beklediğimin aksine daha kırgın hissediyorum. Gelelim renkli kutuya. Sıraya koyamayacağım için rasgele başlıyorum.

Mangerie : Üstünde sepia bir Bebek resmi olan ve 'mangerie' yazan kart. Çok lezzetli bir levrek salatası yemiştim. Çok da büyük hissetmiştim. Bebek'te sevgilimle öğle yemeği. Çok sevimliydi, birbirimizi çok seviyorduk ve hiç elini bırakmak istemiyordum.

İçinde taş olan ipli sarı zarf : Kutuya sığmayan aynalar düzeneğinin ve kuruttuğum gülün bir parçası. Sparknotes'ta bir slayt vardı, 2009'da sanırım. Orada, bir düzine gül alamayacak sevgililerin iki aynayı açılı yapıştırarak ortasına gül koyduklarında, uzaktan aynı etkiyi yaratabileceklerini yazıyordu. Bir sonraki slaytta ise kızlara, bir düzine gülü her zaman taş atarak test etmeleri gerektiğini, ayna kırılırsa tek bir gül olduğunu anlayacakları yazıyordu. Ya da öyle bir şey. O slaytı da ne kadar sevdiğimi biliyordu. İlk sevgililer günümüzde de o uğraşıp iki aynayı birbirine sabitlemiş, ortasına bir gül asmış, bana da içinde taş olan bir zarf vermişti. Dünyanın en romantik sevgililer günü hediyesini almıştım. Taşı hiç açmadım, hala saklıyorum. Aynayı iki yıl dolabımda kullandıktan sonra eve getirdim, gül de odamda duruyor.

Purple Ronnie's Little Book of Pants : Siyah bir torbada saklı tuttuğum için buraya yazmayacağım çeşitli kitap ve oyuncakların bir uzantısı olan bu kitabı ne zaman aldığımı hatırlamıyorum açıkçası. Ama oturup beraber okumuştuk ve çok gülmüştük.

Mavi defter : 17 yaş doğumgünü hediyem. Doğum günü çocuklarını sayarak başlamış. Christina C Bakker-Van Bosse feministmiş, yazıyor. Lee Ryan'ın iki resmi var. Özgürlük Heykeli o gün New York limanına ulaşmış. 15 dilde İyi ki doğdun yazıyor. Ellerini açarak kooooocaman diyen bir çöp adam var (işte bu noktada ağlamaya başladım). Fil resmini pembeye boyamış. İkimizin gülen bir resmi var. İkimizin çok az resmi var ama olanlar çok güzel. Bak ama dokunma! ve Acelesi yok! işaretleri var. 7. ay olmasına rağmen 'çok 11 ay' demiş. 'Yazın seni çok özleyeceğim' yazıyor (bu noktada hıçkırıyorum). Bana o çok sevdiğim yeşil kazağını vermiş. Ona paint'te çizdiğim 'Ogol' resmi var. 'Her sabah okula geldiğimde mutlu olmamı sağladığın için çok teşekkür ederim.' yazıyor. Arkasında da o kırk iki günümü geri sayışımın detaylı bir kanıtı var. O yanımdaymış gibi her gün birkaç kere yazmışım deftere. Sonunda da:
'28/07/11 02:43 GMT-5 Gastronomik cennete uğradığım yemeklerden biriydi. Marmarabirlik'in yağ-limon karışımını öpeyim ya Rabbim nasıl bir özlem bu salata sosuna... Kek o kadar güzeldi ki. Beklemiyordum ama biraz vişne tadı vardı. Ne oluyorum Allahım! :) Eve dönüyorum! 7 saat kadar sonra. 29/07/11 17:00 GMT+2 Mmm... Çay.' yazmışım. Bir hafta dışında sürekli kötü kamp yemeklerine maruz kalışımın etkileri... Bu defteri çook uzun zamandır okumamıştım. İlişkimiz ne kadar güzelmiş.

Son olarak bana yazdığı kartlar var. 7 tane ama bir tanesi iç içe birkaç taneden oluşuyor.

Kartlar : Bana beni sevdiğini hatırlatmak için büyük gözlü mavi bir balığın arkasına KOCAMAN yazmış. Sonra aynı kartı ikinci sevgililer günümüzde almış, içinde aynı kartın küçüğü var ve üstünde 'Sana bunu yeterince söylediğimi düşünmüyorum' yazıyor. Evet. Evet. Üstünde peynir olan bir kartta da 11 ay olduğunu ve benim deli olduğumu yazmış. 18 yaş doğumgünümde noktalı bir kart alıp eğlenmiş. Bir yeni yıl kartı var, içine dünya tatlısı bir pembe fil çizmiş. İç içe olan kartın üstünde 'Welcoming a New Baby' yazıyor ve yumurtadan çıkan bir oğlan resmi var. İçinde 'bebek seneye, daha çok erken' ve 'bebekler yumurtadan çıkmaz' yazıyor. Yandaki zarfın içindeki kartın içindeki zarfın üstünde pembe bir fil var, ve tanrım ne güzel fil çiziyor, ve böyle giderken en küçük zarfın içinde bir kart vardı sanırım, çünkü içi boyalı, ama şu an bulamıyorum. Bu çok üzücü, neden bulamıyorum acaba. Belki de hiç kart yoktu. Sanırım hiç bilemeyeceğim. Bana gönderdiği son iki kartın biri Nepal'den biri Hindistan'dan. Bir daha hiç kart vermedi.

Bu postun amacı neydi, sonunda ne hissediyorum hep karışık. Aslında bunlara son bir kez bakıp kaldırmayı düşünüyordum ki dün akşam kendimi şaşırtan bir risk aldım. O yüzden, bu bir hatırlama'ya döndü, ama şimdi de bunların hiçbirini bir daha asla yaşayamayacağımı düşündüğüm için çok üzülüyorum. Belki sadece biraz zaman lazım, ama zamanım hızlıca daralıyor. Neyin benim için iyi, neyin onun için iyi olduğunu bile ayırt edemez oldum. Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim şey, ağır olduğu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder