kafam birden çok karıştı, ne yazacağımı şaşırdım. iyi şeyler ve korkutucu şeyler düşündüm. iyiyim? iyiyim.
edit: istanbul'da olmak ya da olmamakmış hala, ve ben alıntılara bazen üzülüyorum
edit2: biliyor musun, gittiğim yerde arkadaşlarımı kıskanmaya zamanım olmayacak
war, it's very good for business
benim için bu temmuzun şarkısı
aslında geçen temmuzunki de buydu
bir öncekinin de bu
Salı
Pazartesi
Cuma
excellence in english mi.
EXCELLENCE in english mi?
bu postu bir ay sonra postup bunu da evrene göndermeyi uygun gördüm.
her yeni duyduğu kelimeyi elli kere cümlede kullanarak öğrenebilen excellence in english.
EXCELLENCE in english mi?
bu postu bir ay sonra postup bunu da evrene göndermeyi uygun gördüm.
her yeni duyduğu kelimeyi elli kere cümlede kullanarak öğrenebilen excellence in english.
Perşembe
annelerin sözleri ne kadar çok acıtır.
çok
çok
Çarşamba
faltar
istanbul bende tutukluk yapıyor. diyeceğimi diyemiyorum, ya da demiyorum. unutuyorum, bilerek unutturuyorum. neden olduğunu da biliyorum sanki, istanbul'da her şey biraz daha gözüme bakıyor, biraz daha güvensiz kokuyor, biraz daha e? evet? diyor bana, ben de vazgeçiyorum her gün yeniden. prensiplerimden vazgeçiyorum mesela, prensip de neymiş diyorum, sonra prensiplerimden vazgeçmemden vazgeçiyorum, en iyisini yapmaya çabalıyorum mesela, ama en iyisinden de vazgeçiyorum sonra. yer yer bir kez daha deneyeyim, insanlıktan ne çıkar diyorum kendime, sonra söyleyeceklerim boğazımda kalıyor. bir bakıyorum benim dediklerim de benim olmuyor, hiç benim olmadı dediklerim gözümün içine bakıyor yer yer. uyuyamıyorum mesela, bir ay şehir gürültüsünden uzak kalınca uyuyacağımı da uyuyamıyorum. aklıma neler geliyor. hepsini teker teker düşünüyorum, değerlendiriyorum. kendi kendime tartıyorum, bakıyorum yatakta, sonra karanlık fazla geliyor ışığı açıyorum. ama ışığı açtığım odada da kalmıyorum, oradan defterime koşuyorum. defterim, burası. kendi çırpınışlarımı ilerde görebileyim diye tuttuğum kayıt. on sekizliğim de kalmadı, istanbul'da ehliyet gösterince kendini savunuyor abiler yaşı kontrol etmek bizim görevimiz diyor. biraz fantastik duyuluyor, odadaki yaş ortalamasını kafalarında kontrol ediyorlar, iradeleriyle on sekiz olmayanları on sekiz yapıyorlarmış gibi. bu ev bana insanlıklarımı hatırlatıyor, eski ve yeni, yanlış, kötü ya da enayi insanlıklarımı. güzel insanlıklarım da oluyor ara sıra, onlardan geriye pek bir şey kalmıyor çünkü burada tebessüm de edemiyorum çok çok. yalnız kalmak güzel oluyor burada, ama sonra olur olmaz insanlar konuşmak için yeşil bir ışık yakıyorlar yuvarlak, dilim çözülmez sanıyorum, iyi gelir; sonra gece iki olmuş oluyor ve kendimi tutarken buluyorum, diyeceklerimi demiyorum, insanlık diye de kendimi kandırmıyorum öyle zamanlarda. medeniyetmiş. istanbul bana medeniyetin çok sağlam bir rüya ya da çok kırılgan bir somutluk olduğunu hatırlatıyor. kompilasyonuma bakamıyorum midem bulanıyor yer yer, ama ay varsa açıp açıp okuyorum ve ağlıyorum hep. hissederek yazılmış bazıları, siyah beyaz olması gereken bir fotoğrafı renkten arındırmak gibi geliyor. bunları anlatıyorum istanbul'da, o bana yayın başlığı soruyor. ablam da sevgilisinden ayrılmış, ben de ona soramıyorum. yayın başlığı boşluğuna bakıyorum, bende tutukluk yapıyor, diyeceğimi diyemiyorum, ya da demiyorum; unutuyorum, bilerek unutturuyorum.
böyle kötü hissedişlere böyle espiriler yakışıyor, daha kalitelileri için iyi hissetmeyi bekleyiniz
böyle kötü hissedişlere böyle espiriler yakışıyor, daha kalitelileri için iyi hissetmeyi bekleyiniz
foo foo
besito besito besito besito...
kiss yo gurlfrien, kiss yo gurlfrien
buraya on yüz bin milyon ihanet sözleri yazmak üzereydim. sonra onun yerine chicago'da iş aramam gerektiğinin farkına vardım. bir baktım, evren benden de büyükmüş.
besito besito besito besito...
oh how literal we must be in the face of true romance, and how romantic, the idea of truth.
kiss yo gurlfrien, kiss yo gurlfrien
buraya on yüz bin milyon ihanet sözleri yazmak üzereydim. sonra onun yerine chicago'da iş aramam gerektiğinin farkına vardım. bir baktım, evren benden de büyükmüş.
besito besito besito besito...
oh how literal we must be in the face of true romance, and how romantic, the idea of truth.
Pazartesi
her şeyin üstüne uyumak lazım.
uyku her şeyin çözümü.
izmir havaalanında seksi saatler bekliyor beni.
uyku her şeyin çözümü.
izmir havaalanında seksi saatler bekliyor beni.
ihanet vol.2
ne demeliyim? bana söylemeyin. bana söylemeyin, bana göstermeyin. bana ne.
ben sizle beraber olmak için--
ne bileyim, bana İHANET gözlerle bakmayın. beni İHANET dudaklarla öpmeyin mesela, İHANET kokan yanaklarınızla sırnaşmayın. bana İHANET gülmeyin ulan. bana. İHANET. sarılmayın.
o zaman istemiyorum işte. ne vardı ki, ben, kızlarımla baş başa. kızlarım İHANET olmadan önce.
bunu ben bina ettim. başkasına kiraya vermeyin.
allaşkına. (my gawd, they're boy-crazy!)
kendimden bir de söz ekleyeyim: çözümsüz meseleler öfkeye mahkum. bense ihanete mahkumum. ya çözüme ulaşana kadar, ya da eski usul eylüle kadar.
sorun ne biliyor musun? bugün krem sürmeden güneşe çıktım ve kıpkırmızı oldum. hem de kısa bir sürede. bu kadar narinliğin ta ekime kadar yolu var. kendi cildim dahil, topu ihanet. mark johnsonlarla hayat geçmeyeceği için limon kabuğu yiyorum. bunun da bir sonu var, olmaz mı?
bunun sonu budizm-maniheizme gönül vermiş derya'nın dünyada ve kendinde ilahilik arayışı. önüne geleni sindirebilmiş olmanın verdiği gururun aslında olmaması gerektiğini öğrenişi. bu gururu ve kendini üstün görme alışkanlığını da yenmeye çalışışı ve bunu başarmasına ramak kalmışken ölümü.
heralde.
daha doğrusu çabalarım bir deite tarafından ödüllendirilmiyor. insanlar tarafından zaten takdir bile edilmiyor, ödüllendirilmeyi bırak. huzur ve yaratılanı sevmenin gerçek ödül olduğunu anlamama daha çok var. bu nedenle bazen her şeyi bırakıp gevur tabiriyle flip out mak istiyorum. içimde kalmasın istiyorum. içimde kalmaması bir çözüm değil ya neyse.
peki. bir on dokuz yaş bu durumu nasıl değerlendirmeli. elimden ne gelmeli de gelmiyor. bir bakalım.
bakıyorum.
m hm
evet
ooo
hoşgeldiniz
bakıyorum da ağza sıçan sıçana. yeni trend. bir de düşüncesizlik. mmm. ooo. vaaaaaaay
izolasyon gibisi yok. ana boru patlamış su yok, ben hala istanbula gitmek istemiyorum.
sidik yarıştırmak mı? count me in! -.-
üstüne titremek. bu deyimi nasıl anlatabilirim? içi titremek. öyle ki, "olurken" izlemek ve "olurken" sarılmak. iki bin sekiz eylülünden beri ben, bu. peki ne var? biraz kahrolurum, geçer. iki bin dokuz-iki bin on ms lajam'ı bana demişti: en çok değer verdiklerini paylaşmamayı öğreneceksin. nereden bilebilirdim ki. cohen sevgimi paylaşmaya çalıştım, paramparça oldu. bunun bana insanları değerlendirmeyi öğretemeyeceğini nereden bilebilirdim ki. biraz iradeyle 'hayır' dedim. bunun üstüne titrediğim olguya katkısının da dönüp dolaşıp beni kahredeceğini nereden bilebilirdim ki. hoca ya. nedir.
ben sizle beraber olmak için--
ne bileyim, bana İHANET gözlerle bakmayın. beni İHANET dudaklarla öpmeyin mesela, İHANET kokan yanaklarınızla sırnaşmayın. bana İHANET gülmeyin ulan. bana. İHANET. sarılmayın.
o zaman istemiyorum işte. ne vardı ki, ben, kızlarımla baş başa. kızlarım İHANET olmadan önce.
bunu ben bina ettim. başkasına kiraya vermeyin.
allaşkına. (my gawd, they're boy-crazy!)
kendimden bir de söz ekleyeyim: çözümsüz meseleler öfkeye mahkum. bense ihanete mahkumum. ya çözüme ulaşana kadar, ya da eski usul eylüle kadar.
sorun ne biliyor musun? bugün krem sürmeden güneşe çıktım ve kıpkırmızı oldum. hem de kısa bir sürede. bu kadar narinliğin ta ekime kadar yolu var. kendi cildim dahil, topu ihanet. mark johnsonlarla hayat geçmeyeceği için limon kabuğu yiyorum. bunun da bir sonu var, olmaz mı?
bunun sonu budizm-maniheizme gönül vermiş derya'nın dünyada ve kendinde ilahilik arayışı. önüne geleni sindirebilmiş olmanın verdiği gururun aslında olmaması gerektiğini öğrenişi. bu gururu ve kendini üstün görme alışkanlığını da yenmeye çalışışı ve bunu başarmasına ramak kalmışken ölümü.
heralde.
daha doğrusu çabalarım bir deite tarafından ödüllendirilmiyor. insanlar tarafından zaten takdir bile edilmiyor, ödüllendirilmeyi bırak. huzur ve yaratılanı sevmenin gerçek ödül olduğunu anlamama daha çok var. bu nedenle bazen her şeyi bırakıp gevur tabiriyle flip out mak istiyorum. içimde kalmasın istiyorum. içimde kalmaması bir çözüm değil ya neyse.
peki. bir on dokuz yaş bu durumu nasıl değerlendirmeli. elimden ne gelmeli de gelmiyor. bir bakalım.
bakıyorum.
m hm
evet
ooo
hoşgeldiniz
bakıyorum da ağza sıçan sıçana. yeni trend. bir de düşüncesizlik. mmm. ooo. vaaaaaaay
izolasyon gibisi yok. ana boru patlamış su yok, ben hala istanbula gitmek istemiyorum.
sidik yarıştırmak mı? count me in! -.-
üstüne titremek. bu deyimi nasıl anlatabilirim? içi titremek. öyle ki, "olurken" izlemek ve "olurken" sarılmak. iki bin sekiz eylülünden beri ben, bu. peki ne var? biraz kahrolurum, geçer. iki bin dokuz-iki bin on ms lajam'ı bana demişti: en çok değer verdiklerini paylaşmamayı öğreneceksin. nereden bilebilirdim ki. cohen sevgimi paylaşmaya çalıştım, paramparça oldu. bunun bana insanları değerlendirmeyi öğretemeyeceğini nereden bilebilirdim ki. biraz iradeyle 'hayır' dedim. bunun üstüne titrediğim olguya katkısının da dönüp dolaşıp beni kahredeceğini nereden bilebilirdim ki. hoca ya. nedir.
Pazar
ah...!
ihanet.
gördüğün anda kalbin çapraz kesiliyormuş gibi acır ya hani.
tek bir fotoğrafla nasıl bu kadar kin yüzeye çıkabilir?
vaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaay. şehirde yaz ha. istanbul'da olmak ya da olmamak.
ihanet.
sanat uğruna ihanet hem de.
keşke görmeseydim, keyifsiz bir akşamın tatsız sonu oldu.
ihanet.
KALBİM KAN AĞLIYOR HER GÖRDÜĞÜMDE KŞBRN--
düzeltme: bu akşam bir özel, nereye baksam ihanet resimleri, dediğim her şeyi geri alıyorum ve kalanını evrene bırakıyorum. hiçbir yapılan karşılıksız kalmıyor, ortada yapılan bir şey yoksa zaten bırakmak lazım. ama şunu bil ki bu çok zor.
beş yıldır her gününü vererek yetiştirdiğin kuşburnu gibi narin bir çiçeğin senden alınıp kendi yetiştirmişçesine koklanması gibi.
BİRAZ GÜL BEN DE GÜLEYİM
gördüğün anda kalbin çapraz kesiliyormuş gibi acır ya hani.
tek bir fotoğrafla nasıl bu kadar kin yüzeye çıkabilir?
vaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaay. şehirde yaz ha. istanbul'da olmak ya da olmamak.
ihanet.
sanat uğruna ihanet hem de.
keşke görmeseydim, keyifsiz bir akşamın tatsız sonu oldu.
ihanet.
KALBİM KAN AĞLIYOR HER GÖRDÜĞÜMDE KŞBRN--
düzeltme: bu akşam bir özel, nereye baksam ihanet resimleri, dediğim her şeyi geri alıyorum ve kalanını evrene bırakıyorum. hiçbir yapılan karşılıksız kalmıyor, ortada yapılan bir şey yoksa zaten bırakmak lazım. ama şunu bil ki bu çok zor.
beş yıldır her gününü vererek yetiştirdiğin kuşburnu gibi narin bir çiçeğin senden alınıp kendi yetiştirmişçesine koklanması gibi.
BİRAZ GÜL BEN DE GÜLEYİM
Cumartesi
ben küçükken Sibel Tüzün diye biri vardı, onun da bir kasedi vardı. kırmızı.
özledim çok özledim falan gibi bir şey diyordu tek hatırladığım bu.
o zamanlar çeşmede yerler minik parkelerdi, tahtakuruları onları yiyordu. bir de sezen aksu'nun bir albümü çıkmıştı o aralar. walkman vardı, aptal yuvarlak kulaklıklar vardı.
*
annemle bir kez daha great expectationsı izledik. meğer 98 yapımıymış. yaşasın çıplak genç çocuksuz gwyneth paltrow ve yeşil.
ne yazacağımı da unuttum aslında.
öyle bir şeyler
*
ne diyeceğimi hatırladım. 15 yaş (dokuzuncu sınıfa denk geliyor) en bereketli yaşımmış onu diyordum bugün. kafadan beş tane saydım da, öeh. şimdi lazımdı oysa. hadi beş olmasın da iki üç olaydı iyiydi.
bugün bunu konuştuk.
özledim çok özledim falan gibi bir şey diyordu tek hatırladığım bu.
o zamanlar çeşmede yerler minik parkelerdi, tahtakuruları onları yiyordu. bir de sezen aksu'nun bir albümü çıkmıştı o aralar. walkman vardı, aptal yuvarlak kulaklıklar vardı.
*
annemle bir kez daha great expectationsı izledik. meğer 98 yapımıymış. yaşasın çıplak genç çocuksuz gwyneth paltrow ve yeşil.
ne yazacağımı da unuttum aslında.
öyle bir şeyler
*
ne diyeceğimi hatırladım. 15 yaş (dokuzuncu sınıfa denk geliyor) en bereketli yaşımmış onu diyordum bugün. kafadan beş tane saydım da, öeh. şimdi lazımdı oysa. hadi beş olmasın da iki üç olaydı iyiydi.
bugün bunu konuştuk.
Cuma
"içtim başım dönüyor, sen hala dönmüyorsun; dünya bile dönüyor, sen inatla dönmüyorsun"
midnight in paris'i izledim, ve onun için yine sertab'dan bir kuple: yeganedir, şahanedir, mucizedir her hali
aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah ah
bir derin of çeksem diyecektim tam, ama onun yerine OUV YE demeyi ve şikagobeybidansı yapmayı tercih ediyorum.
çünkü yeterince uzun süre gülersen gerçek olur
böylece yeterince uzun ouvvvvvvvvv yeeeeeeeeeeeeeeeeeeee dersen şişman bir kedi olursun ve
yeterince uzun şikagobeybidansı yapmayı başarırsan şikagoya varırsın (an itibariyle iki aylık bir dans olmalı ama yine de)
ÇÜNKÜ KAFAM KADAR GÜZEL KİTAPLAR OKUYORUM KAFAM GÜZEL DEĞİL AMA KİTAPLAR YİNE DE GÜZEL, ÖYLE DE GÜZEL, BÖYLE DE GÜZEL, YAŞASIN EDEBİYAT, YAŞASIN KİTAPLAR
sesli güldüm, hem de uzun süre!
böyle mi olacaktı
aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah ah
bir derin of çeksem diyecektim tam, ama onun yerine OUV YE demeyi ve şikagobeybidansı yapmayı tercih ediyorum.
çünkü yeterince uzun süre gülersen gerçek olur
böylece yeterince uzun ouvvvvvvvvv yeeeeeeeeeeeeeeeeeeee dersen şişman bir kedi olursun ve
yeterince uzun şikagobeybidansı yapmayı başarırsan şikagoya varırsın (an itibariyle iki aylık bir dans olmalı ama yine de)
ÇÜNKÜ KAFAM KADAR GÜZEL KİTAPLAR OKUYORUM KAFAM GÜZEL DEĞİL AMA KİTAPLAR YİNE DE GÜZEL, ÖYLE DE GÜZEL, BÖYLE DE GÜZEL, YAŞASIN EDEBİYAT, YAŞASIN KİTAPLAR
sesli güldüm, hem de uzun süre!
böyle mi olacaktı
19u cuma
eveeeet,
kalkıp dün gece ne yazdım ben? diye okudum
yallaşkınagit derya dedim
ohoo kendine gel kızım
kitap oku nefes al düşün yüz tamam işte
abartma. abartma lan.
dedim. bu gece film olsun.
haydi
-aint no sunshine söyleye söyleye melankoliye bağladım, bugün yüzemedim havadan zaten, internetim kısıtlı diye müzik bile dinleyemiyorum, üstelik arkadaşlarını kıskanan biri olarak artık kıskanmamanın aynı anda özgürce güzel ve yıkıcı şekilde üzücü olduğunu fark ettim, neyse böyle hüzün de çekilmiyor lanet olası, bir sürü lanet bir sürü lanet, dışavurumum sıfır belki ondandır, hüzün nasıl dışavurulur ki izolasyonum ben, ben bir izolasyonum ve hüzünlüyüm, lanetler birkaç kez daha, nasıl özledim dışavurumları, lanet olsun özlemeye de, ulan isim halini bile kullanamıyorum yanlış anlaşılmasın diye, dışavurum dışavurum dışavurum bin kere, arkadaşlığını da kıskanmıyorum artık deyip damlalarca kırmızı boya, its not warm when shes away, yatışmalara da lanet okuyorum, ne bileyim bugün de böyle
ne de olsa gülünüyor
kalkıp dün gece ne yazdım ben? diye okudum
yallaşkınagit derya dedim
ohoo kendine gel kızım
kitap oku nefes al düşün yüz tamam işte
abartma. abartma lan.
dedim. bu gece film olsun.
haydi
-aint no sunshine söyleye söyleye melankoliye bağladım, bugün yüzemedim havadan zaten, internetim kısıtlı diye müzik bile dinleyemiyorum, üstelik arkadaşlarını kıskanan biri olarak artık kıskanmamanın aynı anda özgürce güzel ve yıkıcı şekilde üzücü olduğunu fark ettim, neyse böyle hüzün de çekilmiyor lanet olası, bir sürü lanet bir sürü lanet, dışavurumum sıfır belki ondandır, hüzün nasıl dışavurulur ki izolasyonum ben, ben bir izolasyonum ve hüzünlüyüm, lanetler birkaç kez daha, nasıl özledim dışavurumları, lanet olsun özlemeye de, ulan isim halini bile kullanamıyorum yanlış anlaşılmasın diye, dışavurum dışavurum dışavurum bin kere, arkadaşlığını da kıskanmıyorum artık deyip damlalarca kırmızı boya, its not warm when shes away, yatışmalara da lanet okuyorum, ne bileyim bugün de böyle
ne de olsa gülünüyor
Perşembe
başlık bir ara zorunlu diye şaşırmıştım ya, şimdi başlıksızlığın suyunu çıkarayım diye
"you are on an island with three other men. one always tells the truth, one always lies, and one always says nothing as he slowly removes his pants, never breaking eye contact with you."
http://www.smbc-comics.com/index.php?id=2886#comic
gerçi bence bu daha komik
"you are on an island with three other men. one always tells the truth, one always lies, and one always says nothing as he slowly removes his pants, never breaking eye contact with you."
http://www.smbc-comics.com/index.php?id=2886#comic
gerçi bence bu daha komik
Sertab Erener'in yeni albümünü almış annem. Sade.
Albüm de çok yavaşgan, çok hüzünük. Habire ayrıldımdı da büyüdümdü de şeklinde.
Müzik de öyle ahım şahım değil çok, eski albümlerini daha çok beğeniyorum.
Ama dinleniyor yine de, üstelik gece otobandaysan ve ışıklar kapalıysa böyle, hele de sürme yorgunluğundan kösülmüşsen hafif. Bu cümle de onun şarkı sözlerine benzedi, hep böyledir ya onun şarkı sözleri.
(demir demirkanın albümünde de you will forget, I will forgive, all will come to pass, you and me, a long long lost story painted on water diyor nedense aklıma geldi)
bu postun devamını sonra yazacağım, gitmeliyim
neyse, arabada da yalnızlık ömür boyu çalıyordu, haliyle tematik oldu. hüzünük diyordum tam, hüzünük oldum yine işte. üç ayı dolu dolu devirdim, pat on the back, baktım çeşmede on altıncı günüm, bu demektir ki on altı gündür son evre. bugün de böyle.
ya ben de romantiğim işte, romantiğim aslında. aya bakıp hayallere dalıyorum boş kalınca, ne bileyim yıldızlara bakıp şiir yazıyorum (yazıyordum, sonra onun da tadı kaçtı büyüyünce), şarkıları üstüme alınıp üzülüyorum. lanet olsun bazen. duygular falan lanet olsun yani.
midnight in paris'i hala izlemedim. ama great expectationsın bu versiyonu pek peşimi bırakmıyor gecelerdir. hayırlısı. bir de ilk bölümü yazarken şey aklıma geldi: çıplakken blog okumak ne garip bir histir. biri senle konuşuyor ama sen çıplaksın gibi.
yaşasın the inheritence of loss
Albüm de çok yavaşgan, çok hüzünük. Habire ayrıldımdı da büyüdümdü de şeklinde.
Müzik de öyle ahım şahım değil çok, eski albümlerini daha çok beğeniyorum.
Ama dinleniyor yine de, üstelik gece otobandaysan ve ışıklar kapalıysa böyle, hele de sürme yorgunluğundan kösülmüşsen hafif. Bu cümle de onun şarkı sözlerine benzedi, hep böyledir ya onun şarkı sözleri.
(demir demirkanın albümünde de you will forget, I will forgive, all will come to pass, you and me, a long long lost story painted on water diyor nedense aklıma geldi)
bu postun devamını sonra yazacağım, gitmeliyim
neyse, arabada da yalnızlık ömür boyu çalıyordu, haliyle tematik oldu. hüzünük diyordum tam, hüzünük oldum yine işte. üç ayı dolu dolu devirdim, pat on the back, baktım çeşmede on altıncı günüm, bu demektir ki on altı gündür son evre. bugün de böyle.
ya ben de romantiğim işte, romantiğim aslında. aya bakıp hayallere dalıyorum boş kalınca, ne bileyim yıldızlara bakıp şiir yazıyorum (yazıyordum, sonra onun da tadı kaçtı büyüyünce), şarkıları üstüme alınıp üzülüyorum. lanet olsun bazen. duygular falan lanet olsun yani.
midnight in paris'i hala izlemedim. ama great expectationsın bu versiyonu pek peşimi bırakmıyor gecelerdir. hayırlısı. bir de ilk bölümü yazarken şey aklıma geldi: çıplakken blog okumak ne garip bir histir. biri senle konuşuyor ama sen çıplaksın gibi.
yaşasın the inheritence of loss
Pazar
back to bodrum
*aymamisyublog
ayma layk waaa
its layk ay dont layk
...
velhasıl, bodrum'a da geldim, ve izolasyonumda küçük çatlaklar meydana gelmeye başladı. her şeyden önce ethan hawke benim tipim değil. öyle sırf oynadığı karakter beni çektiği için rüyaya girmek olur mu? yol geçen hanı mı lan. önemli olan o değil, moralim İSTANBUL yaklaştıkça düşmeye başladı. istanbul, insan gibi faktörleri atlasak, direk ve damardan ŞİKAGOya geçsek diyorum. ama kitaplarım güzel, çok güzeller. sam shepard'ın öyküleri harika... kendimi sorguluyorum ama memnunum şimdilik. düğünde de umarım bir saçmalık çıkmaz. sonrası BABAM.
ayma layk waaa
its layk ay dont layk
...
velhasıl, bodrum'a da geldim, ve izolasyonumda küçük çatlaklar meydana gelmeye başladı. her şeyden önce ethan hawke benim tipim değil. öyle sırf oynadığı karakter beni çektiği için rüyaya girmek olur mu? yol geçen hanı mı lan. önemli olan o değil, moralim İSTANBUL yaklaştıkça düşmeye başladı. istanbul, insan gibi faktörleri atlasak, direk ve damardan ŞİKAGOya geçsek diyorum. ama kitaplarım güzel, çok güzeller. sam shepard'ın öyküleri harika... kendimi sorguluyorum ama memnunum şimdilik. düğünde de umarım bir saçmalık çıkmaz. sonrası BABAM.
Cuma
cuticle remover
tam Dalia'nın Hello Boys! tişörtüyle ilgili bir şeyler yazacaktım ki başka bir şey okuyarak NOLUYO dedim.
noluyo ya.
ö.
Hello Ethan Hawke*
YAŞASIN AİLE
noluyo ya.
ö.
Hello Ethan Hawke*
YAŞASIN AİLE
The Jaguar Smile
All hail Rushdie in his writing:
"He looked like a bookworm who had done a body-building course; his manner, too, combined a bespectacled blinking, mild-voiced diffidence with an absolutely contradictory self-confidence. You wouldn't kick sand into his face any more."
Refreshingly political yet not -so far- disturbing.
Yani Times Book Review yazarı olsam böyle bir cümle kurardım herhalde, iğrenç olduğu için de kimse yazmazdı. Olsun. Çok saygı duyuyorum, çünkü yazar yazma amacıyla gitmese bile Nicaragua'yı anlatmaktan başka seçeneği olmadığını söylüyor.
Bunun üstüne, biraz benim sözcüklere *in the ikinci yeni sense* olan zaafım aklıma geldi. Bana sözcük lazım sözcük, fısıldamak için ve bağırmak için sözcük.
Yine güzel bir kitap. Kitapsızlığımın arasında (Siddhartha bitti yarım günde??) "Anne elimdeki kitaplar bitti, ablamın kütüphanesinden topla gel" çaresizliğimin doğurduğu iki güzel sonuç: Murakami ve Rushdie.
Adiga'yı düşünüyorum: onu da nasıl okumuştum. Ben Hintli bir yazar olsaydım diyorum bunu yazarken, "toplum" kavramına bakış açımla vestern yazı dünyasını çalkalayabilir miydim?
Bu kitabın da yarısına gelmedim daha ama içimde bir romantiklik isteği var. Oturup şeftali rengi ruj, siyah göz kalemi ve tırnak törpüsünün aşkı sorgulatışı üzerine şiir yazmaktansa bunu tercih ediyorum. Ay hepsi dünyanın iyiliği için yalan değil.
P.S. Phrase of the week: normal değil
P.P.S. Kuzenim oyuncu olursa ne gülerim. Ipek Apaydın. Look out for her name.
"He looked like a bookworm who had done a body-building course; his manner, too, combined a bespectacled blinking, mild-voiced diffidence with an absolutely contradictory self-confidence. You wouldn't kick sand into his face any more."
Refreshingly political yet not -so far- disturbing.
Yani Times Book Review yazarı olsam böyle bir cümle kurardım herhalde, iğrenç olduğu için de kimse yazmazdı. Olsun. Çok saygı duyuyorum, çünkü yazar yazma amacıyla gitmese bile Nicaragua'yı anlatmaktan başka seçeneği olmadığını söylüyor.
Bunun üstüne, biraz benim sözcüklere *in the ikinci yeni sense* olan zaafım aklıma geldi. Bana sözcük lazım sözcük, fısıldamak için ve bağırmak için sözcük.
Yine güzel bir kitap. Kitapsızlığımın arasında (Siddhartha bitti yarım günde??) "Anne elimdeki kitaplar bitti, ablamın kütüphanesinden topla gel" çaresizliğimin doğurduğu iki güzel sonuç: Murakami ve Rushdie.
Adiga'yı düşünüyorum: onu da nasıl okumuştum. Ben Hintli bir yazar olsaydım diyorum bunu yazarken, "toplum" kavramına bakış açımla vestern yazı dünyasını çalkalayabilir miydim?
Bu kitabın da yarısına gelmedim daha ama içimde bir romantiklik isteği var. Oturup şeftali rengi ruj, siyah göz kalemi ve tırnak törpüsünün aşkı sorgulatışı üzerine şiir yazmaktansa bunu tercih ediyorum. Ay hepsi dünyanın iyiliği için yalan değil.
P.S. Phrase of the week: normal değil
P.P.S. Kuzenim oyuncu olursa ne gülerim. Ipek Apaydın. Look out for her name.
farkında mı huysuz
think of it this way: you touched someone's life, than they thanked you by screwing you over.
AY DELİ
"ne kadar güçlüyüm aferin bana sularında kendini tatmin etmek"
bu gece Anastasia'yı izleyebiliriz.
çok güzel olacak, gerçekten.
haberlerden de uzak kaldım, ama izolasyonum için en gerekli şeylerden ne yalan söyleyeyim.
nout tu self: yalnız selinlerin düğününe hangi elbisemi giyeceğime karar vermem, ve seksli elbisemi giyeceksem onu tadilata vermem gerekiyor.
AY DELİ
"ne kadar güçlüyüm aferin bana sularında kendini tatmin etmek"
bu gece Anastasia'yı izleyebiliriz.
çok güzel olacak, gerçekten.
haberlerden de uzak kaldım, ama izolasyonum için en gerekli şeylerden ne yalan söyleyeyim.
nout tu self: yalnız selinlerin düğününe hangi elbisemi giyeceğime karar vermem, ve seksli elbisemi giyeceksem onu tadilata vermem gerekiyor.
![]() |
seksli |
Perşembe
ne kadar uzun süredir rakı içmiyordum (fasılı falan saymıyorum, düzgün rakı içmekten bahsediyorum) onu sen bana söyle ama
işte bu gece düzgün rakı içtim.
rakı buzz is dangerous
ama aradım mı sordum mu konuştum mu arandım mı kaşındım mı
hayır. öyleyse bana en güzelinden bir aferin.
chicago baby. chicago.
işte bu gece düzgün rakı içtim.
rakı buzz is dangerous
ama aradım mı sordum mu konuştum mu arandım mı kaşındım mı
hayır. öyleyse bana en güzelinden bir aferin.
chicago baby. chicago.
.2
bu kitaptaki magical realism alsın beni götürsün.
ben de böyle yazmak istiyorum yaa
ay neyse çok beğendim. sanırım yeni favori kitabım-- olabilir.
kitap üzerine güzel yazı
sırada:
the jaguar smile
-unutmadan:
böyle bir sarı hüzün geldi çöktü içime aniden.
yemek, kuzen, düğün gibilerinin arasında.
kostüme bilezik seçmek gibisin. ya sarmal ya dikenli.
Vedat! diye bağırıyordum rüyamda. Vedat, he resents me! Vedat, I'm falling please don't let him let me go.
böyle bir vanilya sarısı hüzün işte.
el follow up
hani kediler kendi kokularını duyamayınca depresyona girerlermiş ya,
farklı bir farkındalık ya da yarı farkındalık halinde bir anlığına bunu anlar gibi oldum.
acaba koyun-magical-realismi beni çok mu etkiledi?
sekiz yaşındaysanız, ve aşıksanız, hayat çok güzel.
ben de böyle yazmak istiyorum yaa
ay neyse çok beğendim. sanırım yeni favori kitabım-- olabilir.
kitap üzerine güzel yazı
sırada:
the jaguar smile
-unutmadan:
böyle bir sarı hüzün geldi çöktü içime aniden.
yemek, kuzen, düğün gibilerinin arasında.
kostüme bilezik seçmek gibisin. ya sarmal ya dikenli.
Vedat! diye bağırıyordum rüyamda. Vedat, he resents me! Vedat, I'm falling please don't let him let me go.
böyle bir vanilya sarısı hüzün işte.
el follow up
hani kediler kendi kokularını duyamayınca depresyona girerlermiş ya,
farklı bir farkındalık ya da yarı farkındalık halinde bir anlığına bunu anlar gibi oldum.
acaba koyun-magical-realismi beni çok mu etkiledi?
sekiz yaşındaysanız, ve aşıksanız, hayat çok güzel.
Çarşamba
A Wild Sheep Chase
Bu kitap bir harika dostum!
Bu kitaba aşık oldum çünkü tam anlayamıyorum.
YOLEY
*
yani tamam. belki internet bulmak da bu güzel hislere katkıda bulunuyordur. elbet.
ama bi' şu 'kendim' olayını halledeyim, geliyorum.
yani o kadar yakın hissediyorum ki.
bir gerinmek, iki esnemek ve birkaç adım kaldı.
geliyorum.
sonra dünyayı kurtaracağım zaten.
Bu kitaba aşık oldum çünkü tam anlayamıyorum.
YOLEY
*
yani tamam. belki internet bulmak da bu güzel hislere katkıda bulunuyordur. elbet.
ama bi' şu 'kendim' olayını halledeyim, geliyorum.
yani o kadar yakın hissediyorum ki.
bir gerinmek, iki esnemek ve birkaç adım kaldı.
geliyorum.
sonra dünyayı kurtaracağım zaten.
Salı
izolasyon güncesi
yani şimdi ablacım burayı dolmalamışlar. bak bak üzümler nasıl dökülüyor. salkım domates kullanmamışlar hem.
bu senin işini görmez.
bak burdan çaprazlama makarna geçiricez, kenarlara tavuklar sabitliycez, ancak o egoları izole edecek.
ehehe
buraya bir şey yazacaktım unuttum.
yaşasın güzel kitaplar!
*
böyle izole ve gelişiyor olunca anama da iyi geliyorum ne yalan söyleyeyim.
geriye kaldı şu kilo almama mevzusu.
ay bu gidişle onu da halledicem. NE GÜZEL
bu senin işini görmez.
bak burdan çaprazlama makarna geçiricez, kenarlara tavuklar sabitliycez, ancak o egoları izole edecek.
ehehe
buraya bir şey yazacaktım unuttum.
yaşasın güzel kitaplar!
*
böyle izole ve gelişiyor olunca anama da iyi geliyorum ne yalan söyleyeyim.
geriye kaldı şu kilo almama mevzusu.
ay bu gidişle onu da halledicem. NE GÜZEL
Pazartesi
to thine own self be true
aslında ''mother was a girl you could call on'' diyecektim, ancak çeşitli country şarkılarının öğütlediği bu konuyu daha uygun buldum.
what a wonderful feeling.
dün gece rüyamda yine sevgiliydik. yine değil, zaten/hala.
ay bu tabi ki kötü bir şey, wonderful feeling dediğim bu değil deli misin.
but baby steps yo. that's how we roll.
ama uyandığımda içimi tiksinti yerine rahatlık doldurmuştu.
uzuun süredir ilk kez "it wasn't that bad while it lasted" ile "fiscal year of derya/chicago baby!" karışımı duygular hissetmemiştim.
o kahveyi bugün içsem, 'dibi' de 'hanem' kadar temiz olacaktı.
neyse üç vakte kadar ard arda üç kısmetim çıkacakmış.
şimdilik izolasyon - okuma - kendine bakma ve kendini sevme zamanı.
aahhh yeah. some mothafuckin bread crumbs.
what a wonderful feeling.
dün gece rüyamda yine sevgiliydik. yine değil, zaten/hala.
ay bu tabi ki kötü bir şey, wonderful feeling dediğim bu değil deli misin.
but baby steps yo. that's how we roll.
ama uyandığımda içimi tiksinti yerine rahatlık doldurmuştu.
uzuun süredir ilk kez "it wasn't that bad while it lasted" ile "fiscal year of derya/chicago baby!" karışımı duygular hissetmemiştim.
o kahveyi bugün içsem, 'dibi' de 'hanem' kadar temiz olacaktı.
neyse üç vakte kadar ard arda üç kısmetim çıkacakmış.
şimdilik izolasyon - okuma - kendine bakma ve kendini sevme zamanı.
aahhh yeah. some mothafuckin bread crumbs.
Cumartesi
Siddhartha
okumaya başladım.
diyor ki: "[...]for to recognize causes, it seemed to him, is to think, and through thought alone feelings become knowledge and are not lost, but become real and begin to mature."
*
bitirdim. aklımda kalanlar:
"Too much knowledge had hindered him[...] He had been full of arrogance; he had always been the cleverest, the most eager - always a step ahead of the others, always the learned and intellectual one, always the priest or the sage. His Self had crawled into this priesthood, into this arrogance, into this intellectuality. It sat there tightly and grew, while he thought he was destroying it by fasting and penitence."
"[...]he only sees the thing that he is seeking; that he is unable to find anything, unable to absorb anything[...] Seeking means: to have a goal; but finding means: to be free, to be receptive, to have no goal."
"[...]but to leave it as it is, to love it and be glad to belong to it."
kitabın yazılışını beğenmedim, çoğu kez özet geçilmiş gibiydi. sonu da oldukça kötüydü bence. govinda çok ezilmişti. ancak anlattığı şeyler güzeldi ve yer yer bana hitap etti.
diyor ki: "[...]for to recognize causes, it seemed to him, is to think, and through thought alone feelings become knowledge and are not lost, but become real and begin to mature."
*
bitirdim. aklımda kalanlar:
"Too much knowledge had hindered him[...] He had been full of arrogance; he had always been the cleverest, the most eager - always a step ahead of the others, always the learned and intellectual one, always the priest or the sage. His Self had crawled into this priesthood, into this arrogance, into this intellectuality. It sat there tightly and grew, while he thought he was destroying it by fasting and penitence."
"[...]he only sees the thing that he is seeking; that he is unable to find anything, unable to absorb anything[...] Seeking means: to have a goal; but finding means: to be free, to be receptive, to have no goal."
"[...]but to leave it as it is, to love it and be glad to belong to it."
kitabın yazılışını beğenmedim, çoğu kez özet geçilmiş gibiydi. sonu da oldukça kötüydü bence. govinda çok ezilmişti. ancak anlattığı şeyler güzeldi ve yer yer bana hitap etti.
on further solitude
I am looking to forgive and be forgiven and know it is not easy
p.s. bugün birkaç bir şey düşündüm, canım çıktı ağlamaktan, o aklım yok mu o aklım, yine delirtti pozdan
p.s. bugün birkaç bir şey düşündüm, canım çıktı ağlamaktan, o aklım yok mu o aklım, yine delirtti pozdan
Yeni Kayıt
Başlık artık zorunluymuş.
Şimdi bu akşam hüznü değil. Ama güneş batmaya başlamaya hazırlanıyor, ben de bu yılın recurring teması olarak ağlamaklıyım. Su şişemin kenarından bir damla su akıyor. Dört gündür evi dolduran sesler aniden yok oldu. Annem babam kendi dertlerinde. Ben önümdeki üç ay boyunca ne yapacağımı bilmiyorum.
Lise resmi, gayriresmi olarak ve tüm platformlarda bitti. Artık insanlarla aynı ortamda bulunmak için herhangi bir sosyal yükümlülüğüm yok. Yakından tanımak istediğim kişileri kendim seçebileceğim. Tabi ki bunun en yararlı yanı artık eski sevgili muhabbetinin bitmiş olması. İyileşmemin son ve en hızlı evresine bugün giriyorum. Kapanış? Kapanış için içimde kalanları söylemek üzere -her zamanki gibi son bir kez- iletişime geçmeyi bile düşündüm. Ama hem bu kadar ağır sözler değişmiş iki insanın iletişime geçmesi bir hata olurdu, hem de güvenmediğin birinden insanlık beklemek sadece daha fazla yaraya yol açabilirdi.
Bu ilişkide sevgi görmedim. Duygusal olarak kullanıldım. Kayıtsız şartsız ve çoğu kez kendi mutluluğum pahasına destek verdim ve karşılığında hiçbir şey almadım. Kendini çeşitli açılardan tatmin için kullandığı insanlara medeniyet çerçevesinde aslolanı anlatamadım. Üstelik yüzsüzce hesap sormasına maruz kaldım ve kendisine düşüncesizliklerini ve zarar verme yönelimini açıklayamadım.
İçimde kalacak mı? Muhtemelen evet. ama şimdi ismi neydi unuttum diyebilmeyi iple çekiyorum. Şimdilikse Chicago'yu düşünüyorum. Güzel bir hayatım olacak. Sadece doğru insanları seçebilmeyi öğreneceğim.
P.S. Erkekler ilkel olabilir ama ilkel insanın da iyisi vardır herhalde?
Şimdi bu akşam hüznü değil. Ama güneş batmaya başlamaya hazırlanıyor, ben de bu yılın recurring teması olarak ağlamaklıyım. Su şişemin kenarından bir damla su akıyor. Dört gündür evi dolduran sesler aniden yok oldu. Annem babam kendi dertlerinde. Ben önümdeki üç ay boyunca ne yapacağımı bilmiyorum.
Lise resmi, gayriresmi olarak ve tüm platformlarda bitti. Artık insanlarla aynı ortamda bulunmak için herhangi bir sosyal yükümlülüğüm yok. Yakından tanımak istediğim kişileri kendim seçebileceğim. Tabi ki bunun en yararlı yanı artık eski sevgili muhabbetinin bitmiş olması. İyileşmemin son ve en hızlı evresine bugün giriyorum. Kapanış? Kapanış için içimde kalanları söylemek üzere -her zamanki gibi son bir kez- iletişime geçmeyi bile düşündüm. Ama hem bu kadar ağır sözler değişmiş iki insanın iletişime geçmesi bir hata olurdu, hem de güvenmediğin birinden insanlık beklemek sadece daha fazla yaraya yol açabilirdi.
Bu ilişkide sevgi görmedim. Duygusal olarak kullanıldım. Kayıtsız şartsız ve çoğu kez kendi mutluluğum pahasına destek verdim ve karşılığında hiçbir şey almadım. Kendini çeşitli açılardan tatmin için kullandığı insanlara medeniyet çerçevesinde aslolanı anlatamadım. Üstelik yüzsüzce hesap sormasına maruz kaldım ve kendisine düşüncesizliklerini ve zarar verme yönelimini açıklayamadım.
İçimde kalacak mı? Muhtemelen evet. ama şimdi ismi neydi unuttum diyebilmeyi iple çekiyorum. Şimdilikse Chicago'yu düşünüyorum. Güzel bir hayatım olacak. Sadece doğru insanları seçebilmeyi öğreneceğim.
P.S. Erkekler ilkel olabilir ama ilkel insanın da iyisi vardır herhalde?
Çarşamba
3 temmuz
bugün halamın ölüm yıldönümü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)