All hail Rushdie in his writing:
"He looked like a bookworm who had done a body-building course; his manner, too, combined a bespectacled blinking, mild-voiced diffidence with an absolutely contradictory self-confidence. You wouldn't kick sand into his face any more."
Refreshingly political yet not -so far- disturbing.
Yani Times Book Review yazarı olsam böyle bir cümle kurardım herhalde, iğrenç olduğu için de kimse yazmazdı. Olsun. Çok saygı duyuyorum, çünkü yazar yazma amacıyla gitmese bile Nicaragua'yı anlatmaktan başka seçeneği olmadığını söylüyor.
Bunun üstüne, biraz benim sözcüklere *in the ikinci yeni sense* olan zaafım aklıma geldi. Bana sözcük lazım sözcük, fısıldamak için ve bağırmak için sözcük.
Yine güzel bir kitap. Kitapsızlığımın arasında (Siddhartha bitti yarım günde??) "Anne elimdeki kitaplar bitti, ablamın kütüphanesinden topla gel" çaresizliğimin doğurduğu iki güzel sonuç: Murakami ve Rushdie.
Adiga'yı düşünüyorum: onu da nasıl okumuştum. Ben Hintli bir yazar olsaydım diyorum bunu yazarken, "toplum" kavramına bakış açımla vestern yazı dünyasını çalkalayabilir miydim?
Bu kitabın da yarısına gelmedim daha ama içimde bir romantiklik isteği var. Oturup şeftali rengi ruj, siyah göz kalemi ve tırnak törpüsünün aşkı sorgulatışı üzerine şiir yazmaktansa bunu tercih ediyorum. Ay hepsi dünyanın iyiliği için yalan değil.
P.S. Phrase of the week: normal değil
P.P.S. Kuzenim oyuncu olursa ne gülerim. Ipek Apaydın. Look out for her name.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder