Pazartesi

ihanet vol.2

ne demeliyim? bana söylemeyin. bana söylemeyin, bana göstermeyin. bana ne.

ben sizle beraber olmak için--

ne bileyim, bana İHANET gözlerle bakmayın. beni İHANET dudaklarla öpmeyin mesela, İHANET kokan yanaklarınızla sırnaşmayın. bana İHANET gülmeyin ulan. bana. İHANET. sarılmayın.

o zaman istemiyorum işte. ne vardı ki, ben, kızlarımla baş başa. kızlarım İHANET olmadan önce.
bunu ben bina ettim. başkasına kiraya vermeyin.

allaşkına. (my gawd, they're boy-crazy!)

kendimden bir de söz ekleyeyim: çözümsüz meseleler öfkeye mahkum. bense ihanete mahkumum. ya çözüme ulaşana kadar, ya da eski usul eylüle kadar.
sorun ne biliyor musun? bugün krem sürmeden güneşe çıktım ve kıpkırmızı oldum. hem de kısa bir sürede. bu kadar narinliğin ta ekime kadar yolu var. kendi cildim dahil, topu ihanet. mark johnsonlarla hayat geçmeyeceği için limon kabuğu yiyorum. bunun da bir sonu var, olmaz mı?

bunun sonu budizm-maniheizme gönül vermiş derya'nın dünyada ve kendinde ilahilik arayışı. önüne geleni sindirebilmiş olmanın verdiği gururun aslında olmaması gerektiğini öğrenişi. bu gururu ve kendini üstün görme alışkanlığını da yenmeye çalışışı ve bunu başarmasına ramak kalmışken ölümü.
heralde.

daha doğrusu çabalarım bir deite tarafından ödüllendirilmiyor. insanlar tarafından zaten takdir bile edilmiyor, ödüllendirilmeyi bırak. huzur ve yaratılanı sevmenin gerçek ödül olduğunu anlamama daha çok var. bu nedenle bazen her şeyi bırakıp gevur tabiriyle flip out mak istiyorum. içimde kalmasın istiyorum. içimde kalmaması bir çözüm değil ya neyse.

peki. bir on dokuz yaş bu durumu nasıl değerlendirmeli. elimden ne gelmeli de gelmiyor. bir bakalım.
bakıyorum.
m hm
evet
ooo
hoşgeldiniz
bakıyorum da ağza sıçan sıçana. yeni trend. bir de düşüncesizlik. mmm. ooo. vaaaaaaay

izolasyon gibisi yok. ana boru patlamış su yok, ben hala istanbula gitmek istemiyorum.
sidik yarıştırmak mı? count me in! -.-


üstüne titremek. bu deyimi nasıl anlatabilirim? içi titremek. öyle ki, "olurken" izlemek ve "olurken" sarılmak. iki bin sekiz eylülünden beri ben, bu. peki ne var? biraz kahrolurum, geçer. iki bin dokuz-iki bin on ms lajam'ı bana demişti: en çok değer verdiklerini paylaşmamayı öğreneceksin. nereden bilebilirdim ki. cohen sevgimi paylaşmaya çalıştım, paramparça oldu. bunun bana insanları değerlendirmeyi öğretemeyeceğini nereden bilebilirdim ki. biraz iradeyle 'hayır' dedim. bunun üstüne titrediğim olguya katkısının da dönüp dolaşıp beni kahredeceğini nereden bilebilirdim ki. hoca ya. nedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder