Perşembe

Sertab Erener'in yeni albümünü almış annem. Sade.
Albüm de çok yavaşgan, çok hüzünük. Habire ayrıldımdı da büyüdümdü de şeklinde.
Müzik de öyle ahım şahım değil çok, eski albümlerini daha çok beğeniyorum.
Ama dinleniyor yine de, üstelik gece otobandaysan ve ışıklar kapalıysa böyle, hele de sürme yorgunluğundan kösülmüşsen hafif. Bu cümle de onun şarkı sözlerine benzedi, hep böyledir ya onun şarkı sözleri.

(demir demirkanın albümünde de you will forget, I will forgive, all will come to pass, you and me, a long long lost story painted on water diyor nedense aklıma geldi)

bu postun devamını sonra yazacağım, gitmeliyim

neyse, arabada da yalnızlık ömür boyu çalıyordu, haliyle tematik oldu. hüzünük diyordum tam, hüzünük oldum yine işte. üç ayı dolu dolu devirdim, pat on the back, baktım çeşmede on altıncı günüm, bu demektir ki on altı gündür son evre. bugün de böyle.

ya ben de romantiğim işte, romantiğim aslında. aya bakıp hayallere dalıyorum boş kalınca, ne bileyim yıldızlara bakıp şiir yazıyorum (yazıyordum, sonra onun da tadı kaçtı büyüyünce), şarkıları üstüme alınıp üzülüyorum. lanet olsun bazen. duygular falan lanet olsun yani.

midnight in paris'i hala izlemedim. ama great expectationsın bu versiyonu pek peşimi bırakmıyor gecelerdir. hayırlısı. bir de ilk bölümü yazarken şey aklıma geldi: çıplakken blog okumak ne garip bir histir. biri senle konuşuyor ama sen çıplaksın gibi.

yaşasın the inheritence of loss

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder