Bu gün, uyanışlarla dolu bir gündü. Kahvaltının kalbimdeki yerine bir kez daha uyandığım, gelecekte çok para kazanmam gerektiğine uyandığım ve en önemlisi kaliteli arkadaşlıkların kaldığın yerden devam etme özelliğine sahip olduğuna uyandığım bir gündü.
İlk gezdiğimiz sergiyi anlamadım. Gerçekten anlamadım. Serginin ilk bölümü biraz sanatçılar dünyayı yönetsin mesajlıydı. İkinci bölümü ise sanırım psiko/sosyal/feminizm diye adlandırmaya çalıştığım feminizm ve ilgili bazı psikolojik olguların sosyal duruma etkisi gibi *ya da bana öyle gelen* bir çalışmalar topluluğuydu. İki farklı yerde karşımıza çıkan kuzu akciğeri beni gerçekten zorladı. Neden orada bir kuzu akciğeri vardı? Sonsuza kadar unutmayacağım yanıt arkadaşımdan geldi: ''Ciğerimize işlemiş.'' (Şimdi neden adını vermediğimi anladın.)
Gezdiğimiz ikinci sergi ise bana çok farklı duygular yaşattı. Kazak giymiş tuval ve kazak giymiş dev yumurta sayesinde dakikalarca kıkırdamak neymiş onu hatırladım. Resimde gördüğün eserin önüne geldiğimdeyse kafamda Ama bu benim diye haykıran küçük ben'ler belirdi.
Bu sergide içi boş giysi heykelciklerine bakıp anlamadığım için sorgularken unutmamakla kalmayıp her hatırladığımda güleceğim ikinci yanıtı duydum: ''Kafa bırakmamışlar adamda.''
Günümün her saniyesi dolu dolu ve uzun zamandır hayalini kurduğum gibi geçti. Çok kahkaha attık, insanlar baktı. Yürüdük, aynı yerden bir daha yürüdük, bir daha yürüdük, inadına gibi bir daha yürüdük ve karanlık yere girdiğimizde arkamızdan kapı kapandı.
Büyüleyiciydi.
Bir dahaki sefere GalataArt da bize kapılarını açar umarım.
Kendime not: Gerek yok, çünkü hep hatırlayacaksın.
İyi ki doğdun arkadaşım. :)
YanıtlaSil